anlatı

adı içinde karışık kumral bir azat ya da bir yazının sarkaç çağrışımları¹ - zeynep derya kasar

Vedat Kamer tarafından Çar, 07/02/2007 - 19:51 tarihinde gönderildi
yani sevgili dediğim yalnızca bir fıkradır
hem insan bir fıkraya daha ne kadar gülebilir?
— küçük iskender

sabah serinine toplardın saçlarını ve çamaşırlarını. mekanik sesleri boğardı köşede çoklu isimlere açılan fallar. derin yazıların mürekkeplerine batırırdı beni biri. telaşla şeytan uçurtmaları yapar, şehrin öbür yakasına kaçardın. istanbul değil ki burası; iki yakası bir araya gelmesin.

***

yılışık karşılaşmaların kapısı aralanır. kesik baş patlar kan sıçratmadan. boyun damarları şiş ve gözlerine çöreklenmiş bilinmezle bakar şaşı bir peri; bozumsu havalarda ayrımsanmaz. kapıları gören yerlere oturma. gözlerin yorulur. ya da gördüklerine inanma. ona biri söylesin artık «hiç kapısı yok bu evin.»

pusula - vedat kamer & zafer yalçınpınar

Vedat Kamer tarafından Çar, 07/02/2007 - 19:41 tarihinde gönderildi
«Şiir neyse odur, anlaşılmasa da, anlaşılsa da.» – Melih Cevdet Anday (Çerçeve, Nisan 1989)

I / h , a , r , f , l , e , r

Gecenin sessiz karanlığı beni terletiyor. Şakaklarımdan damlayan harfler, kâğıtların masum beyazlığına tecavüz ediyor. Sonra harfler birikiyor ve kelimelere dönüşüyor. Ardından kelimeler birleşerek cümleye teşebbüs ediyor. Yazının armonisi sürekli değişiyor. Her saniye, her dakika, her saat, tik tak, tik tak, tik tak.
Gecenin karanlığında, harfler damlıyor şakaklarımdan kâğıtların masum beyazlığına…
H,a,r,f,l,e,r k,e,l,i,m,e,l,e,r,e k,e,l,i,m,e,l,e,r c,ü,m,l,e,l,e,r,e d,ö,n,ü,ş,ü,y,o,r…
Gece vardiyasında çalışan makineler gibi…
Bir mum var, gece lambasının repliklerini sayıklayan. Emektar mum, masanın sol tarafına dikilmiş, ağlaya ağlaya, tükene tükene çalışıyor. Güzel, nostaljik, derin, ilkel ve sarhoş mum ışığı. O narin mum ışığım… İçimdeki “ben”lerin gölgelerini duvarlarıma yansıtıyor.

kuzey yıldızı - vedat kamer

Vedat Kamer tarafından Çar, 07/02/2007 - 19:13 tarihinde gönderildi

Ayın çağrısı gelmeden önce başladı her şey… Lalaith sonbaharda geldi. Minik ayaklarının altında ezilen lal rengi yaprakların çığlıklarını duyabiliyordum. Onu fazla beklememiştim ama beni şaşırtmıştı tüm çocuksuluğuyla. Hayatımdaki en büyük hata yıldızların isimlerini insanlara vermek olmuştu. Bunu söyleyebilmek içinse, benim maviyi bulmam gerekecekti. Her şeye rağmen, bir yıldız gelmişti yanıma; işte o zaman yıldızlar kaymaya başladı gözlerimden.

mio ragazzo - gökçe polatoğlu

Vedat Kamer tarafından Çar, 07/02/2007 - 18:58 tarihinde gönderildi
aşkımı anlatacak kelime yok.
teninin en küçük zerresine
hayranım, bunu nasıl anlatayım?

seninle ilgili yazmaya başlayınca hep huzurdan bahsediyorum. incecik yağan yağmurdan ya da sıcacık güneşten bahsediyorum. dört mevsimin en güzel zamanları. sarı yapraklarla da güzel istanbul artık, yağan kar altında da…

ellerimden tutup beni gezdirdiğin için bütün sokaklarını seviyorum bu şehrin. bütün sokakları yazmak istiyorum.

zaman

Vedat Kamer tarafından Çar, 07/02/2007 - 15:55 tarihinde gönderildi

bir gün / Sedat Demirkaya

gün batmadan atlar baharı sırtlar
üç günlük ömrünün uykularını taşır eylüle
ne yağmurlar ıslatır beni ne rüzgâr savurur
istemem sarı yaprakların geniz yakan hüznünü
zaman akar avuçlarımdan
tüketir ayrılıkların ömrünü

yedi kez bağırdım ismini, yedisinde de yoktun - tan tolga demirci

Vedat Kamer tarafından Çar, 07/02/2007 - 15:49 tarihinde gönderildi

Yeraltından fışkırıp da insanoğlunun bilinç kabarcıklarını patlatmayı görev edinmiş kibirli bir akıntıydın. Saçlarının omuzlarında oluşturduğu antik kent duvarları, ancak benim yardımımla düşmana karşı olan görevlerini tamamlıyordu.

*

Gözlerin, eski bir şehrin güney girişinde var olan tarihi bahçe kapılarına açılıyor. Belki de gözlerin, hiçbir zaman, hiçbir bilinç erkinin açmaya cesaret edemediği ve ancak ikinci bir dikkatle maviliği ortaya çıkmış olan dev bir prensesin gözleri…

kuzey yıldızı - alparslan nas

Vedat Kamer tarafından Çar, 07/02/2007 - 15:16 tarihinde gönderildi

En büyük hatam fenersiz esen fırtınanın ağzıma soktuğu kum taneciklerini yutmamak oldu. Oysa nefretim gibi boğazımda biriken balgamı da insanların suratına tükürebilirdim.

En büyük aşkım dört duvar arasında kaldığım zamanlardan armağan tükenmez kalemimdi. Bir de odamın dört bir yanındaki eskilerden kalma bir yığın mektup — sana yazdığım ama gönderemediğim.

En büyük umudum kalemimi kâğıda dokundurup öylece mürekkebin bitmesini beklemekti. Bu sayede kâğıdın aşka geçirgenliğini kanıtlayacaktım. Çünkü kalem şairin hayallerinden gerçeğe yolculuğunda destek aldığı bastonudur.

En büyük özelliğim olabildiğince saf hayallerimde —herkese rağmen— kendimi yazmaktı. Umutlarıma inadımı, kayaları delen bir incir ağacının köklerinde saklamıştım. Böylece her umudumu hayallerimden saymayacaktım.

En büyük sırrım —saklayamadığım— seni sevdiğimi düşündüğümden emin olup olmadığımdı. Ne var ki toprağın kokusu ve demirin tadı beni şüphelerimden arındırdı.

tezer - gökçe polatoğlu

Vedat Kamer tarafından Çar, 07/02/2007 - 15:06 tarihinde gönderildi

bu yazıyı yazmak çok zor olacak biliyorsun. bütün kitaplarını yüzüncü kez okumam, gökyüzüne ve o kelebeğe bakarak mutlu gezintiler yapmam gerekecek. harfler bile değişiyor. araya senden cümleler serpiştirmem gerekecek. ama bütün bunlar için yeterince vaktim yok artık. artık defterimin kapağını bile açamıyorum. senin onca şeyi bir arada nasıl yaptığına şaşırıyorum.

oysa aynı yerlere gidecektik. belki aynı fincandan kahve içip, aynı şeyleri düşünecektik insanlara bakarken. cafe piatti! tepeler vardı. her şey hazırdı. yalnız başıma. her zaman yalnız. gidecektim. zaman hepimizi yiyor.

seni tanımak… tezer özlü’yü tanımak… ölüme daha yakın bir kıyıda oturup gelen geçene gülümseyerek bakmak.