110.
Kişi yaşamının anlamını hep dolaylı yollardan kavrayabilir ancak — örneğin, kendisi için çok önemli bir yaşantının yeniden canlanması sırasında, o yaşantının kendisinde kalmış anısı üzerinde düşünürken, o yaşantıyı paylaştığı —onu kendisi ile birlikte yaşamış— o kişinin kendi anısının nasıl olabileceğini kurar — ve anlar ki, bu anının içeriği kendininkinden herzaman farklı, bambaşka olacaktır; kendisi bunun nasıl birşey olabileceğini de hiçbirzaman bilemeyecektir; ya, bir içerik kestirebilse bile, bundan hiçbirzaman emin olamayacaktır; ya da, ne kestirse kestirsin, en ucunda, öteki kişi, belki de o ortak yaşantıdan hiçbir anlam içeriği edinmemiş, hatta, onun anısını hiç tutmamıştır, zaten; kişinin de, artık, bunun öyle olup olmadığını öğrenme (örneğin o kişiye sorma) yolları da kapanmıştır: yani, kişi, ne düşünmeğe çalışırsa çalışsın, hep bir kurmaca, giderek, bir uydurmaca olup çıkacaktır düşündükleri —
— hep kurmaca ve uydurmacaya varır, üzerinde düşündükçe, anlamı, yaşamının, kişi…
Oruç Aruoba, olmayalı, Metis Yayınları, Eylül 2003, s. 118-119
I / vk
«cümleleri çoğul kuramadığımız yerde yalnızlık var.» — gp
geceyarısı / gecenin on ikiye mahcubiyetinde yalnızlıklar gizlidir. iki kişiyi böler dün ve bugün. suya benzer suskunluklar üretir gökyüzü.
«sessizlik sensin geceleri» — ezginin günlüğü
saat dört / suskunluğuna uykular icat eden küflü yanım, bu şehrin sensizliği. hep yüzüne bakamayışım, dokunamayışım, kesilmiş ellerim… morfinli martı çığlıkları biriktiriyorum sabahlarıma. yağmur sonu gözlerinde kayboluyorum. biliyorum, ilk gözyaşınla kovulacağım senden. beni böylesine yavaş öldürme, yalvarırım.