sayı: on

kuzey yıldızı - özgür macit

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 23:42 tarihinde gönderildi

adını kazımadım ama derime, damarlarıma işlemiş kurşunkalem.

24. tutma ellerimden benim, bakma gözlerime. kendine ol bana değil. ya şu an çek git buradan ve senden sadece benim yarattığım efsane kalsın göğsümün içinde tutsak, ya da kal benimle burada bu gece, birlikte ölelim sabaha kadar, donarak. sabah güneşi birlikte çatlatsın damarlarımızı, eriterek donmuş kanı. aynı köpek parçalasın cesetlerimizi.
2. buz bile ısınır içimi elime aldığımda, sen soğutuyorsun hem kendini hem kendimi; yolcu kendi çizer yolunu, sen siliyorsun hem kendini hem kendimi.

ölülerden şarkı dinleyenin vapur öncesi baladı - ulaş nikbay

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 23:36 tarihinde gönderildi

Güneşin gökyüzüne attığı tokattı mavideki kızıllıklar.
Sisler içinde bir gökyüzü kendisine biçilen renklerle sevişti.
Saat derinlerde bir yerlerdeydi. Kent kendi tangosunda.
Kadınları erkeklerle, erkekleri kadınlarla, yalnızları kendileriyle…

Hep bir şeyleri birleştiren, hep bir yerlere götüren şey bizi.
Anın anı olma kaygısı, tedirginliği ve böylece dolup duran
boşluklarımız bizim. Bizim boşluklarımız. Yalnızlık…
Çoklaşıp yoklaşmanın sığ izi, yoklaşıp çoklaşanın derin izine

ringa - gökçe polatoğlu

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 23:09 tarihinde gönderildi

nerede olduğumun önemi yok. bazı harfleri unutabilirim, hayatımdan da çıkarabilirim. kimseyi ilgilendirmez. denizin dibine inen soda şişesi. masallar. anlamak zorunda değilsiniz beni. her zaman size seslenmiyorum. bir kızla el ele sokaklarda dolaştığım bir zaman vardı, dudaklarının kenarında kalan çikolata parçalarını ben alırdım.

soğuktu. arnavut kaldırımları. hayatıma giren şarkılar. hayatıma giren sokaklar. ellerimi gökyüzüne kaldırıyorum. masallara inanıyorum hâlâ. sadece ben. love street sayesinde. hiçbir şeyin anlamı yok. isteseniz de anlayamayacaksınız. saçlarım mosmordu o zamanlar. kafamı çevirdiğim her balkonda yangınlar çıkıyordu. bilmediğim yerlere götürüyordu beni. sadece bir cümle vardı hayatımda. şimdi geçmiş. buz gibiydi. sonra gelen hiçbir yaz ısıtamadı parmak uçlarımı belki.

hangisi? - zafer yalçınpınar

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 23:05 tarihinde gönderildi

«Fazla gevezelik etmeyeceğim; olup biteni, olduğu ve bittiği gibi anlatacağım.»

Adadaki evimizin her zaman için tamire muhtaç bir tarafları olmuştur. Bu evi, dedem ve büyük amcam kendi elleriyle yapmışlar. Dedem marangoz, amcam da kalıp ustasıymış. Ev inşa edilirken babam sekiz yaşındaymış ve onlara «getir götür» işlerinde yardım edermiş. Bazen de küçücük eline çekici alıp, bükülmüş çıkma çivilerini düzeltirmiş. Artık amcam da dedem de toprağın altındalar ama bu ev hâlâ ayakta duruyor.
Yapan ölüyor, yapılan devam ediyor.

can - m.met altun

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 23:00 tarihinde gönderildi

Canım sıkılıyor can, yorgunum
Bana içimi getirsene…

Bu depremde seni soruyorlar can
Yıkıldıkça taş, toprakla doğruluyorum
Hangi yangında bir fotoğraf unutulsa şimdi
Torunu kayıp bir nine gibi usulca boğuluyorum
Enkazdan çıkanı tanımıyorum
Sana yıkımı gösteriyorum
Bana içimi getirsene

Canım sıkılıyor can, yorgunum
Benden kendini diriltsene

Ekmeğin buharı bu denli sıcak
Nemi bu denli baştan çıkaracak ocak
Hangi lobide söylenseydi kulağıma bu ses
Hangi dilde çoğalsaydı bu sancılı es
Bu mola değil can, bu mola değil

soruşturma

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 22:30 tarihinde gönderildi

Kafanızdaki dergiciliği işlevleriyle birlikte nasıl tanımlıyorsunuz? Bu bağlamda Kuzey Yıldızı Edebiyat Dergisi’ni nasıl değerlendirirsiniz?

Cem Uzungüneş:

Edebiyat, bize, var olmayan, gerçek hayatta karşılığı olmayan bir dünya sunamayacağı için, ütopyaların bile gerçek hayata göndermeleri (ayan beyan) olan alternatif hayat biçimleri önerdiklerini düşünürsek, bir edebiyat dergisinde hedeflenecek (açık seçik) bir tavır olmalı. O tavır da, hayata dönük olmak. Hayata ilişkin bir derdi, tasası olmak.

48 saat - salih aydemir

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 21:58 tarihinde gönderildi

içimin günlerine

dün ve yarın ama bugün yok

sonsuz bir karanlık geçti önümden
yağmacı gündüz
saldırgan gece

sessizlik ve uzaklık
kış bulutları taşıyor aklının yarasına
zamana karşı eskiyor sözcükler

dudaklarımda yırtılan dilin için
hamal arıyorum dizelere

 

acıya başlanmalı bir yerden
nasıl olsa
borç taşıyoruz yalnızlıklara

ruhum isyana üzgün

açık bırakılmışsa ölüdür zaman

şizofren öyküler - 3 - bülent kurt

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 21:01 tarihinde gönderildi

Yağmur yağıyordu hava sıcaktı, hatta güneşin tüm kavurganlığı üzerindeydi o gün. Bir yandansa delice yağmur yağıyor, bir yandan kar yağıyor, bir yanda fırtına var ve bir tarafta ise güneş tüm sıcaklığı ile kavuruyordu. İnsanlar büyük bir şaşkınlık içerisindeydi. Üşüyorlar mıydı yoksa yanıyorlar mıydı anlayamıyorlardı. Şu anda fırtına, kar, yağmur birleşmiş ve güneşle kavga ediyorlardı fakat hiçbiri güneş üzerinde galip gelemiyordu.

kardeşimin babası - oylun pirolli

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 20:57 tarihinde gönderildi

kucağımda bir kutu
avuçlarımda bir yaşam
maaş bordroları…
faturalar…
fotoğraflar…
birkaç kitap…
kendi tanıklığıyla kendini
haklı çıkaran bir hayat
içime çocukken diktiğim
büyümesine solan bu yüz
yıllardır bana bakan;
kör olduğum an’a düşman
ağırlığınca bir çırpıda geçiveren zaman,
şimdi nereye koysam «doldur» diyor.
baba’m öldü; yıllardır saklandığım
herkesin bir babası olması gerektiğinden öldü benim baba’m.

ben küçük büyümüştüm
başka bir şehrin kuytusuna uzandığında baba’m.