pusula - vedat kamer, zafer yalçınpınar, özgür macit

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 01:06 tarihinde gönderildi

       110.
       Kişi yaşamının anlamını hep dolaylı yollardan kavrayabilir ancak — örneğin, kendisi için çok önemli bir yaşantının yeniden canlanması sırasında, o yaşantının kendisinde kalmış anısı üzerinde düşünürken, o yaşantıyı paylaştığı —onu kendisi ile birlikte yaşamış— o kişinin kendi anısının nasıl olabileceğini kurar — ve anlar ki, bu anının içeriği kendininkinden herzaman farklı, bambaşka olacaktır; kendisi bunun nasıl birşey olabileceğini de hiçbirzaman bilemeyecektir; ya, bir içerik kestirebilse bile, bundan hiçbirzaman emin olamayacaktır; ya da, ne kestirse kestirsin, en ucunda, öteki kişi, belki de o ortak yaşantıdan hiçbir anlam içeriği edinmemiş, hatta, onun anısını hiç tutmamıştır, zaten; kişinin de, artık, bunun öyle olup olmadığını öğrenme (örneğin o kişiye sorma) yolları da kapanmıştır: yani, kişi, ne düşünmeğe çalışırsa çalışsın, hep bir kurmaca, giderek, bir uydurmaca olup çıkacaktır düşündükleri —
        — hep kurmaca ve uydurmacaya varır, üzerinde düşündükçe, anlamı, yaşamının, kişi…

Oruç Aruoba, olmayalı, Metis Yayınları, Eylül 2003, s. 118-119

 

I / vk

«cümleleri çoğul kuramadığımız yerde yalnızlık var.» — gp

geceyarısı / gecenin on ikiye mahcubiyetinde yalnızlıklar gizlidir. iki kişiyi böler dün ve bugün. suya benzer suskunluklar üretir gökyüzü.

«sessizlik sensin geceleri» — ezginin günlüğü

saat dört / suskunluğuna uykular icat eden küflü yanım, bu şehrin sensizliği. hep yüzüne bakamayışım, dokunamayışım, kesilmiş ellerim… morfinli martı çığlıkları biriktiriyorum sabahlarıma. yağmur sonu gözlerinde kayboluyorum. biliyorum, ilk gözyaşınla kovulacağım senden. beni böylesine yavaş öldürme, yalvarırım.

II / geceye kararıyorum

otobüslerin camlarından artakaldı
yalnızlık uykularımdaki sırçalar

hiçbitmeyen hikâyeler evi’nin
şizofrenmavi odasına çağırıyorum seni
karşıtlığı yok sayan düşlerine
sonsuzluğu arayan öpmelerim çoğalıyor

kardeşimin bağırılmaya hazır uykularına
yüzünü ıslatmayan damlaları içiriyorum
odasız kapılarda kitap isimleri gibi suskunum

III / zy

gündüz… insanların arasında dolaşırken önce yolumu, sonra da kendimi kaybettim. harita yok, pusula yok, hiçbir şey yok. ne yapacağımı şaşırdım, üzerime yapışan bu şaşkınlığı ne yapacaktım? bir yerlerden deniz kokusu geldi, oraya yöneldim. sahili buldum, bir kenara oturdum ve beklemeye başladım. neler düşündüm, neler (s)ayıkladım, ne haldeydim; bilemiyorum. geceyi bekledim gece oldu. sonra, bir dostum beni buldu, omzuma dokundu ve gökyüzünü işaret ederek, «bak, şu parlayan var ya,» dedi, «onun adı kuzey yıldızı». önce kendime geldim, sonra da «yol»umu buldum. «sağol dostum…»

IV / öm

gelişine sevinmiştim bir zamanlar. şimdi, gidişine üzülmemeye çalışıyorum. seni gönderen ben olsam da ve kuzey yıldızı olsan da sen. belki yarın seni unutacağım, unutmadıysam belki unutmamayı umacağım. peki sen duyabiliyor musun müziğin sözlerini, anlayabiliyor musun harfleri müzik defterime nota niyetine yazdığımı. ve senden kalan hiçbir şey olmasa da çöpçü kılığında dostlar yüzünden, gerek yok daha fazla çabaya: çaba yok.

«Bakakalırım giden geminin ardından;
Atamam kendimi denize, dünya güzel,
Serde erkeklik var ağlayamam.»
                                            — Orhan Veli

benden başkasının olmamak için ölüyorsun, benim için ölüyorsun.