sayı: dokuz

kuzey yıldızı - özgür macit

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 00:20 tarihinde gönderildi

1.

– burası iyi.
böyle dedi dalgalı - kumral saçlı kız. oysa iyi olmadığını o da pek iyi biliyordu. çünkü bir kere yol kenarıydı burası, sonra inşaat vardı hemen arkalarında: tak - tuk - tak - tuk.
– pekâlâ.
çaresiz kabul etti esmer oğlan. kız kumraldı bir kere. ve o binlerce insanın aynı anda umudu haykırdığını görmüştü. üstelik demirin tadını da bilirdi.
oturdular.
– bu birlikte bir şey yapmaktır işte.
bunu da bu hikâyeyi yazan söyledi.
– sana bir gösteri yapayım mı?

şarkılar sokağı - salih aydemir

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 00:18 tarihinde gönderildi

çeliğin ruhunu kalbime verdin
kan bıçakta kaldı, titizlik ve mırıldanma
ama unutmak kimsenin değil ki
unutmak…
zamandan arınmış yeni bir suç
yeni bir suç aranıyor ekmek gibi
gecede ölmek gibi gecenin içinde

sözcüklerin ortasında duran parça
ardından neşeli tekrar: aşk her zaman yenidir

kendinden ayrılış, tekrar ve parça
parça ve dönüş…
zaman her zaman aşk değil
söze gebe

taşlarla sular aşktan yapılmış
aşk yıkıcı ve sessiz, git
gölgen seni izlemeden
git, kendi içindeki derine

kazanan kazandıkça kaybeder

ilk çıkış - pavlos pezaros (çev: bahar mucuk alkan)

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 00:17 tarihinde gönderildi

Kılık değiştirdin akşamüstü
Leylak rengi elbiseni giydin
Ve gittin
Tek bir akşamüstü olabilmek için
Onun hayatının nice akşamüstleri arasında.

Ara sıra bir akşamüstü olarak anımsar seni
–Havanın karardığı saat beş suları–
Sığınağındaki sedire serildiğinde
Beklenmedik düşlerine dokunduğunda senin
Ve güneş, batımında
Kanar kanar
Ve sen yara alırsın
Batarak onun açlığına
Sadece onaylaman için
Ve anlatmış olman için
İlk çıkışını

istanbul bir zamanlar - aziz kemal hızıroğlu

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 00:10 tarihinde gönderildi

beni bilirdi İstanbul eskidendi
sokaktım sokağa dost
evden eve merhaba
bilirdi beni İstanbul
her gece elimde deli kitap
fark ederken ihaneti

İstanbul tanırdı beni o zamanlardı
insandım insana yolcu
denizden denize hısım
tanırdı beni İstanbul
her sabah yüreğimde martı simidi
kazanırken kendimi

severdi İstanbul beni aşkolsundu
sevinçtim sevince yoldaş
anneden anneye çocuk
beni severdi İstanbul eskidendi
her ikindi koynumda aşk şiiri
çoğaltırken suretimi

narziss ya da goldmund - zafer yalçınpınar

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 00:06 tarihinde gönderildi

İnsan ruhuna veya davranışına yönelik bir kavramın tarih içerisindeki eğilimleri incelendiğinde birçok karşıtlığa rastlayabileceğimiz gerçeği kabul edilmelidir. Felsefe veya psikoloji disiplinlerinden birine konu olan ve üzerinde yüzyıllardır tartışılan tek kelimelik bir kavramın, bir yığın karşıtlıkla veya kendi içinde çelişki ihtiva etmeyen değişik önermelerle dallanıp budaklandığını görebiliyoruz. Herhangi bir kavrama ait bu karşıtlıkların üzerine gitmek, sorgulama zincirleri yardımıyla yaşamın temelini oluşturan birçok olayın haritasını çizmek ve karanlıkta kalmış sonsuz büyüklükteki tek bir gerçeğe, tek bir anlama ait alt kümeleri tanımlamak uğraşısından başka bir şey değildir.
1946 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne sahip olan Alman yazar ve düşünür Hermann Hesse, «Narziss ve Goldmund» adlı romanında «erdem» kavramına ulaşmak adına ruhun kendi içerisinde yarattığı karşıtlıklardan birini ortaya koymuştur. Hesse, diğer eserlerinde olduğu gibi insan ruhu gerçeğinin alt kümelerine yönelmiş, bir ayrım belirlemiş ve insan ruhunun tanrıcı us ile kontrolsüz eros arasında süregelen çarpışmasını romandaki iki ana karakter yardımıyla sorgulamıştır.

üçüncü gün - özgün ulusoy

Vedat Kamer tarafından Pa, 11/02/2007 - 23:57 tarihinde gönderildi

umut indirdi altın kanatlarını,
kuyruğunu ısırdı karanlık
üçüncü günde böyle mi olur
böyle simsiyah boyanır mı aydınlık?

bir…
iki…
üç…

bu üçüncü gün olmalı
siyah boyalar akıyor martıların kanatlarından
şaşkınlığı gizlemiştim ilk iki güne
üçüncü günde yaşlar dökülmüştü kahve fincanından

iplerimi kesmese sesin
sevmezdim boyalı çığlıklarını martıların.
oysa salacaktım bugün tutsak mısralarımı
bugün sönecekti senin yangının,
ben kendi yangınımda yakacaktım
yangından ilk kurtarılacakları

tebessümler sokağı - özgür macit

Vedat Kamer tarafından Pa, 11/02/2007 - 23:54 tarihinde gönderildi

öyle bir sokaktı ki tebessümler sokağı
orada yaşayanlar alabildiğine hürdü
geceleri ayyaşlar, fahişeler ve polisler
gündüzleri çingeneler sahibiydi asfaltın

bırakın ceplerine tıkacak kadar kahkahayı
göklerinde bir tek yıldızları bile yoktu belki
yine de hallerinden memnun olmalıydılar ki
tebessümler sokağında mutlu insanlar vardı

elbiselerini güneşten ödünç alan köleler
sokağı yükselen güneşlere hazırlarlardı
hummalı sabahlarda ve seferberlikler altında
ve kaldırımlardan yükselen nal seslerine inat

eski bir güzmüş - nigar okyay

Vedat Kamer tarafından Pa, 11/02/2007 - 23:52 tarihinde gönderildi

ağaç harflerinden anne
yağmurda tarıyor saçlarını
boş bir sofada hüzünle
kayısı çekirdeklerinden duvar örüyor

kaç ikindi geçtimdi
o bahçeden o anneye
sakar kuş yere düşürürdü de göğü
alıp yumurta kabuklarına saklardım

geceleri akıl defterini okurdum bir delinin
gezegen olurdu tahta divan
saçaklanan güneşe doğru
telaşla dönerdim durmadan

gözlerim yanıyor
kemanın altında uyumuşum
kadın gelmiş üstümü örtmüş
eski bir güzmüş.

bük - baran esmer

Vedat Kamer tarafından Pa, 11/02/2007 - 23:49 tarihinde gönderildi

Sus cümbüşünün casusu
Sefer bir açlıktır tasası kayıp

Kalk, kalkacak ördolan gıcık
Yakınıp takınacaksan miğferini

Canını ardına takıp bir havuç
Gülerken eğer vurulursa ölmez

Gör, göreceksin mucizenin hali
657 numaralı kanuna tabi

ehli umudun bıcırdığı bük
ahlak ıslak ise onur nedir, ne

boş, boşanacak çorba ısısından
beton üzre ödenecek ise ömrün?