aziz kemal hızıroğlu

çıkrık sızısı - aziz kemâl hızıroğlu

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 21:40 tarihinde gönderildi

insan çıkışlı yolculuktur yalnızlık
uzaklığı pusatlanır odalar
eski koltuk ceviz masada mola
gitmelere yanaşmıyorsa öfke
kalıver gitsin

göç kırılınca turna kanadında
kırım rastlantıya yakın tutar kendini
koca kış küçücük kar tanesi
usun cehennemse yüreğe
yanıver gitsin

çıkrık sızısı - aziz kemâl hızıroğlu

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 17:49 tarihinde gönderildi

insan çıkışlı yolculuktur yalnızlık
uzaklığı pusatlanır odalar
eski koltuk ceviz masada mola
gitmelere yanaşmıyorsa öfke
kalıver gitsin

göç kırılınca turna kanadında
kırım rastlantıya yakın tutar kendini
koca kış küçücük kar tanesi
usun cehennemse yüreğe
yanıver gitsin

beyan - aziz kemâl hızıroğlu

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 15:19 tarihinde gönderildi

orada öyle durdukça
bulut hırsızı bir yüz
parola yolculuğudur
şekerleme arayan
aşksız bülbül uykusuzluğu

bulut hırsızı yüzünle
ya sevmeye kal
ya rüzgârına bin ve git
arası yok bunun
ölümsüzlükten ölümlülüğe

sevmeye kalsın diyor yüreğim
duyar da kalırsan
zayıf yerlerimi güçlendirmeliyim
önce yüzünü- ki o senin gerçeğin değil
benim düşlerim

kalırsan kal kalmazsan sen bilirsin desem
de gideceksin hiçbir şey demesem
de bir çiçekle bir ömür arasında
dönüşünü beklerim -belki

istanbul bir zamanlar - aziz kemal hızıroğlu

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 00:10 tarihinde gönderildi

beni bilirdi İstanbul eskidendi
sokaktım sokağa dost
evden eve merhaba
bilirdi beni İstanbul
her gece elimde deli kitap
fark ederken ihaneti

İstanbul tanırdı beni o zamanlardı
insandım insana yolcu
denizden denize hısım
tanırdı beni İstanbul
her sabah yüreğimde martı simidi
kazanırken kendimi

severdi İstanbul beni aşkolsundu
sevinçtim sevince yoldaş
anneden anneye çocuk
beni severdi İstanbul eskidendi
her ikindi koynumda aşk şiiri
çoğaltırken suretimi

çizilir mi sözün üstü? - aziz kemal hızıroğlu

Vedat Kamer tarafından Cu, 09/02/2007 - 02:10 tarihinde gönderildi

yoktun ya
tektim ölmüştüm akşam haliydim
kâğıttan mendil yalandan kalem aşktan ayna
surat yaptım yerin yüzü kırıldı
ne olmadığıma ağladıkça göğün tözü
sustum derin yarıldım anılarda
konuştum yazıya sığındı ölüm

döndün ya
fısıltıya kaldı yüksek sesli komşular
mühürden kaleler düştü kapı sesinde
göz dokunuşu söz sırayı savdı hasretten
senden birikmiş gözyaşı aktı benden kurumuş göz
hemen sokulmadı şiire sevinç
erk henüz acıdaydı

kaldın ya
çokum dirilmişim sabah haliyim

sen gelirsin aklıma - aziz kemal hızıroğlu

Vedat Kamer tarafından Çar, 07/02/2007 - 19:43 tarihinde gönderildi

gecikmiş bir çabaya çoğalır bazen parmaklarımız
telefon tuşları, yarım kalmış günce, avuç dolusu ter
tam orada bir düş-insan, senfoniye gök mavisi giydirmiş
sen gelirsin aklıma

anılar yaklaşır uzaklaşır, acılar eskir yenilenir
yüzümün camları kırıldıkça yara geçmez, ağrı dinmez
tam orada bir gerçek, hava gibi su gibi toprak gibi
sen gelirsin aklıma

haritalardan silinir gider kendini yenilememiş hayat
sevgisini eksik taşıyan suyla hangi menekşe büyür
tam orada sıkı bir dost, kirpiğine rüzgârlı şebnem yüklemiş

hangisi? - aziz kemal hızıroğlu

Vedat Kamer tarafından Çar, 07/02/2007 - 16:24 tarihinde gönderildi

kadın mı ağladı
adam mı kadının içinden

kadın mı öptü tanımsızlığı
adam mı emdi anlamsız

kadın mı aktı lav gibi
adam mı kurcaladı yanardağı

kadın mı nakışladı ormanı
adam mı düşürdü son yaprağını

kadın mı taşıdı kıvılcımı
adam mı göverdi sil baştan

kadın mı koktu durmadan
adam mı suladı gül ağacını

kadın mı açtı kuyularını
adam mı zorladı çıkrıkları

kadın mı törpüledi geceyi
adam mı kesti korkudan

kadın mı sürdürdü ağlamayı
adam mı kadının içinden

söyleşi: aziz kemal hızıroğlu

Vedat Kamer tarafından Çar, 07/02/2007 - 16:16 tarihinde gönderildi

‹Hoşgeldin Dokunmaya› adlı ilk kitabınızda ‹İstanbul Savaşları’nın etkisi nedir? Ve ilk adınızın ‹Aziz Çolak› çağrışımlı bir sorumluluğu taşıdığına inanıyor musunuz?

‹İstanbul Savaşları›, 1980 darbesinden önce yaşanan kısmi iç savaşın simgesel bir karşılığıdır. (Karındaşım, yani ‹anne-bir› kardeşim olan) Aziz Çolak’ın 17 Kasım 1978’de bir pusuda katledilmesi beni derinden yaralamıştı. Çünkü Aziz Çolak gerçekten, birkaç şiirimdeki izlekten yakaladığınızı umduğum kadar olağandışı ve olağanüstü ‹güzel-insan’dı. Vurulduğunda yirmi üç yaşındaydı ve silahı değil eline almak, herhangi birini yakından bile görmemişti. İşte bu da, aynı durumdayken ölen yüzlerce Aziz Çolak’ın acısını hissetmemi, yazarken bu acıdan beslenmemi, sonra da bu acıyla hesaplaşmamı sağladı, sağlıyor. Bütün Aziz Çolak’ların aradıkları yarınlar bulunana ya da öğrenilene dek (uçbeyleri şairler olmak üzere) pek çok onurlu, aydınlanmacı ve devrimci-demokrat insanın bu hesaplaşmayı sürdüreceğine inanıyorum.