sayı: on üç

küçük defterler III - salih aydemir

Vedat Kamer tarafından Per, 15/02/2007 - 00:21 tarihinde gönderildi

aşina mekânlardan uzak hüzünlü yazgılar…
ilk saniyeler-dakikalar-saatler: amaçsızca atılan adımlar: kendinizi hiçbir yerde hissettirmeyen, hiçbir şeye uyum sağlayamayan adımlar…
geçmişe yatıştırılamaz bir acıyla bakan, bugüne ve geleceğe buruklukla katılmaya çalışan ve parya olmaktan duyulan korku…

gece götürülen insan güvende değildir…
kimliğiniz alınmış hayatınız başka bir hayata çevrilmiş ve yaşadığınızı iddia ediyorsunuz…
güçlüsünüz ancak haklı değilsiniz…

ça commence avec toi - gökçe polatoğlu

Vedat Kamer tarafından Per, 15/02/2007 - 00:14 tarihinde gönderildi

rakı eşliğinde.
müzik girer.
akordeon…

aklımdan geçenler. bir yerinden tuttum bu masalın. bırakasım yok. ve imkânsızlık beni o sahile götüren. orada oturacağım. kırmızıyla. masalları anlatacağım ona. sen hiç anlamayacaksın biliyorum. sular kesik. yalnız uyumayı sevmem. hayaletlerden korkarım çok. o dolabın üzerinde durup bana baktıklarını hatırlıyorum. hâlâ o dolabın üzerindeler biliyorum. yataklar değişti. evler değişti. geceler değişti. onlar hep oradalar.

kara mıh kilit alesta - zafer yalçınpınar

Vedat Kamer tarafından Per, 15/02/2007 - 00:06 tarihinde gönderildi

dünyanın tüm nöbetçilerine

1.

bir uykunun nöbetini tutuyordu
seyyar ve açılır ve kapanır
geceye doğru
kara mıh kilit alesta!

2.

sırası değildi birdendi «birden»
aklı durdu bir akarsuyun kesik
tek başımıza iki kişiydik
gökyüzünün gözleri kapandı
ayla ayın etrafını sardı

yüreğimin yıldızı - volkan hacıoğlu

Vedat Kamer tarafından Per, 15/02/2007 - 00:00 tarihinde gönderildi

gönül borcu’na

güneş kadar sevmiştim onu
her sabah yeniden
her akşam bir daha
ve gerçekten yoktu benim için
bir başkası
hiçbir zaman
olamazdı da

varlığı
yankılanıyordu varlığımda
ve bir denizin dalgaları gibi
çarpıyordu yüreğim
sevdanın kıyısına

ay çiçek - idil berf

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 23:57 tarihinde gönderildi

Ay çiçeği kollarımda açmaya başladı
gözlerim
başka dünyalarda yüzen
gümüş bir balıkla buluştu

sarı bir ışık doldu ruhuma
o kendisini korurken
yayıldığı ovaya düştü gün

ay kalpli gece
doğumu beklemeye başladı

inci kuşunun konduğu kristal dallar
dile geldi

dua mumlardan çıktı
sırra yükseldi
bir boyut kapandı

ay çiçek açtı bedenini
her yer büyülenmişti.

fusion ya da bi’ teklik sen kimsin? - duygu güles

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 23:56 tarihinde gönderildi

Oturalı beş dakikadan fazla değildi. Yanımda taşıdığım acı limon yeşili çantadan bir sigara çıkarıp, dudaklarıma kıstırdım. Çakmağı aramak için, çantanın ekseri tütün ve bir sürü zamazingo dolu dibini yokladım. Çıkarıp yaktım. Acı limon yeşili çantanın fermuarını çekerken, çevreme bakındım. Şehrin işlek caddelerinden birinin hemen kıyısındaki bir limon ağacının, dibini dört tarafından çevirmiş koyu yeşil boyalı; alışverişten yorulanların, yaşlı adamların, civardaki seyyar bakışlı satıcıların [ekose gömlek giymiş bir şemsiyeci, beyaz göbekli bir sigaracı, ilerdeki büfenin gençten yamağı] ve en mühimi birini bekleyenlerin soluklandığı bank benzeri bir yerde oturuyordum. Ağaç, bank, çanta yeşili kamuflaj üçgeninde kolayca kendimi unutturabileceğimi düşündüğümden olacak, otururken hiç tereddüt etmemiştim. Kulağımda, vapurlar’ın megafonundan duyulan «sen kimsin?» nağmesi, acılı musakka gibi bir alçalıp, bir yükselirken: …ve gemi gidiyor’du. Önümden geçen kalabalık gel-gitli bir nicelik arz ediyor, kaplumbağanın bağası yavaş yavaş kırılıyordu. Kıyısında durduğum, hafif yokuş işlek caddeden arabalar, iş çıkışının gazını egzozlarından dışarı salıyordu. Gelen geçene aralarından birini bekliyormuş gibi bakıyordum. Bekliyordum.

geç yol - şakir özüdoğru

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 23:54 tarihinde gönderildi

neyiz ama keşke olmasak hiç
diyebilecek cesaret değil

düş bir an yırtıp takvimden sıkıyoruz irinlerini sıkıntının
yine boş içi ama tangırdıyor işte delilik, uyansak
nerede açılmalı başka başka dünyalara göz diye
kesikli beyaz çizgilere ve gerilmiş suratlı yaratıklara emanet can,
ki delinmiyor sıkılırsa ne denli çıkmıyor bir gıdım hayat
aba dokunmuş postundan çağın, yarın başka uzaklarda
delilik damlamış ellerimizde bizim anıların izi var
siktirip gidenlerin esansına gömüyoruz onu da
onu da paylaşıp iyice mülkü yıkıyoruz, yalıyoruz kötücüllüğü
içtiğimiz beş on bira kustuğumuz kaliteli kin
öğrendik bağlayan organizmayı makro kimyaya sövmeyi
şimdi, o kinden yontulmuş ayakta duran’a sunulmalı şükran.

kırık düş - hakan sürsal

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 23:52 tarihinde gönderildi

nar çiçeğinden elbise diktim
toprağa düştüğünde
cemrelerinden önceydi baharın
çok zaman geçmişti üstünden - su
yalandı ilk benim yüzdüğüm

kim korkar hain kavak yellerinden
ağrırken iki ciğerimin ortası
derman bulacakmışım ha
efkâr dağıl! su yok sana
içtiğin yalandı

makas - burçin özdeş

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 23:52 tarihinde gönderildi

Çapkın bir samyeline bırakıp ilk kıvırcık, simsiyah saç telimi, şu memur kılıklı, sümsük adamın omzuna konduruversem. Biraz daha zorlayıp, yoluk yoluk sağa sola, şu utanmaz kiraz ağacının çırılçıplak dallarına, adaklar adayıp asıversem. Yok, yok. Bir makasa sarılıp, bu işi kökünden mi halletsem? Az evvel şuracıktaydı, nereye kayboldu şimdi burnum. Küçük, sevimli, kalkık burnum. Yok işte, bulamıyorum! Acıkıp girdiğim pidecide sümkürüp durduğum mendille beraber atmış olacağım bir yerlere! Oysa ne kadar güzeldi benim burnum. Tıpkı yolunası, kıvırcık saçlarım gibi.