SANATÇININ DUASI
Gün sonları ne kadar içe işleyici güzün! Ah! can yakacak kadar işleyici! çünkü öyle tatlı duyular vardır ki, dalgaları yoğunluklarını önlemez; Sonsuz’un ucundan daha keskin uç da yoktur.
Bakışı göğün ve denizin uçsuz bucaksızlığına daldırmak ne büyük haz! Yalnızlık, sessizlik, göğün benzersiz arılığı! ufukta titreyen, küçüklüğüyle, yapayalnız kalmışlığıyla benim çaresiz yaşamıma öykünen bir küçük yelken, dalganın tekdüze şarkısı, tüm bu nesneler benim aracılığımla düşünüyor, ya da ben onların aracılığıyla düşünüyorum (çünkü ben düşlerin enginliğinde öyle çabuk yitip gidiyor ki!); düşünüyorlar, diyorum, ama dilbazlığa, karşılaştırmaya, sonuçlanmaya başvurmadan ezgimsi bir biçimde, çok güzel bir biçimde düşünüyorlar.
Gene de bu düşünceler, ister benden çıksın, ister nesnelerden fırlasın, fazlasıyla güçleniyor çabucak. Güç hazda bir huzursuzluk, olumlu bir acı yaratır. Fazlasıyla gerilmiş sinirlerim tiz ve sızılı titreşimlerden başka bir şey vermiyorlar artık.
Şimdi de göğün derinliği şaşkına döndürüyor beni, duruluğu çileden çıkarıyor. Denizin duyarsızlığı, gözlerimin önündeki görünümün değişmezliği ayaklandırıyor beni… Ah! hep böyle acı mı çekmeli, yoksa hep kaçmalı mı güzelden? Doğa, acımak bilmez büyücü, her zaman üstün çıkan karşıt, bırak beni! İsteklerimi ve gururumu baştan çıkarmayı bırak artık! Bir düellodur güzeli incelemek, sanatçıyı yere sermeden önce dehşetten haykırtan bir düello.
Charles Pierre Baudelaire
Paris Sıkıntısı / III (Çev: Tahsin Yücel)
hep buradan alıntıladığım bir sözle karşılaşmanı bekledim. bunu okumuş olduğunu hatırlamanı. en çok da beni… bir filmde. hayatımın roman olamayacağına daha önceden karar vermiştim. neden bir kahramanlık veya bir ölüm istiyorsun?
tükenen gecelerimde neden seni düşündüğümü bilmeni istiyorum? hâlâ bilmiyorum. geceye öncülük eden harflerim tek tek kayboluyor. beni ne zaman bulacaksın?