‘Şimdi-burada’ — işin aslı, hiçbirzaman böyle değildir; ‘şimdi’de de, ‘bura’da da —sanki, bir ‘dünya’nın saptanabilir belirgin ‘nokta’sında— değildir yaşam : çoktan geride kalmış, anı olarak durağanlaşmış; hem de, çoktan öteye geçmiş, ulaşılmak istenen ereklere doğru yürüyüp ilerlemiştir. Garip bir biçimde, ancak geldiği yer ile çıkacağı yol iyice belirsizleşince bilinçlendirir kişi ‘şimdi-burada’sını :
artık orada olmayacağı belirginleştiğinde, ‘ora’sı da belirginleşmiştir. Örneğin, epey bir süre içinde bulunduğu, önemli —şiddetli, sevinçli, ağrılı— şeyler yaşadığı bir uzama, birgün, bakıp, “Burası öldü artık…”, dediğinde…
(Burada (!), “dünya” kavramına başvurunca, bir açımlama vermemiz gerekli hâle geliyor:-
Dünya, bir ‘çevre’, bir ‘yer’ (
topos) ile onun içinde ‘yaşayan’ insanların yapıp-ettiklerinin ve ilişkilerinin toplamından (
ethos) oluşmaz — bir insanın, bütün bunları da içeren bir yönelmeyle, yaşadıklarıyla ilgili düşüncelerini (anıları, gözlemleri, algıları…) kendi çevresinde toplamasıyla, oluşur: ister ‘gerçek’ anlamda, bütün bunları (o
topos ile o
ethosu; ‘bulunulan yer’ ile ‘yaşanılan yer’i) edimleriyle, eylemleriyle kurduğunda; ister de ‘tinsel’ anlamda, düşüncesinde ‘kurduğu’nda…
Dünya, her bakımdan, ancak kurulmakla varolur : ona yönelmiş, onu kurmağa çalışan bir çaba yoksa, dünya da yoktur, olamaz.
Çünkü dünya, ‘gerçek’ (‘somut’, ‘olgusal’, ‘maddi’, vb.) denilen niteliğine ulaşmak için de, önce ‘tinsel’ —düşünsel— olarak kurulmak zorundadır : kur/ul/mak…
‘Dünya’, kendi kendine oluşan (bit/en :
physis) ‘doğa’ya karşılık, insanın oluşturduğu —tasarımlayarak kurduğu, bağlantılar kurarak yaptığı, ilişkiler kurarak varettiği— bütünse, bu, bir
bütünleştirme ediminin ürünüdür; çünkü o oluşturulmuş ‘gerçeklik’ olarak bütünlenerek tek bir tamlıkla birliklileşmesi de, gene, bir tasarımlanmayı ve kurgulanmayı gerektirir.
Dünya, tek bir bakışla tek bir bütün olarak kurulabiliyorsa, vardır, olur — ‘gerçek’ olarak da, ‘düşünsel’ olarak da…)
***
‘Şimdi’ kavramında odaklaşıyor demek aslında, hic-nunc nitelemesi : “şimdi” diyebilen kişi zaten bir ‘yer’dedir — oysa tersi doğru değil : kişi gerçi, zaten, hep ‘bir yerde’dir; ama ancak kendi bilincine ulaştığı anlarda, “Buradayım” içeriğini kurar; ancak da o zaman (‘şimdi’), o ‘yer’de bulunmasının anlamını örten perde kalkar.
Böylece de, gene garip bir biçimde, ‘burada’(sı)nın bilincine ancak zaman içinde; çok sonra ulaşabilir kişi — ‘ora’dan çoktan uzaklaştıktan sonra…
Burada —yani, burada—, önemli olan anılardır — kişinin anımsayabildikleri : oysa, onları ‘orada’ — o, artık bulunmadığı ‘bura(lar)’da— yaşarken, yanılıyordur belki — belki, o zamanki ‘burada’sında bulunan öteki kişiler (işte, şimdi —artık, onlar, ‘orada’ değillerken), “öyle değildi ki”, diyebilirlerdi.
Oruç Aruoba, benlik, Metis Yayınları, Mayıs 2005, s. 27-30