Kuzey Yıldızı: «(h)içlenmeler» adlı ilk kitabınızın kapağında «at last I’ve found it» yazıyor. Salih Aydemir’in ya da ‹ben’in bu iç yolculuktaki izlekleri nelerdir? En sonunda neyi buldunuz? Ben olmayı nasıl öğreneceğiz? İnsanın direnç noktasını oluşturan şiir, ben’i koruyup, acıma gösteriyor mu? Neden?
Salih Aydemir: sonunda buldum
ve unuttum…
«sence ben herhalde bir bilmeceyim.
için rahat etsin: tanrı da bence öyle»
— yanılmıyorsam kleist’in sözleriydi bunlar.
‹ben’i kovalayan şey, yine ben’in kanında dolaşıyor. içimdeki düşman ‹ben’in, yani ilk ben’in ta kendisi. bu yüzden bulduklarımızı unutmak zorundayız. çünkü ben’in yıkımı için gereklidir bu. ben üstü bir zorlama korkunç bir eziyet sonrası öteki’ye yapılan yolculuktur. ve bu yolculuk kaçınılmazdır. şairin, genel anlamda da sanatçının yaptığı bu yolculuğun bir tek hedefi ve amacı vardır. öteki’ye ulaştıktan sonra ben’e dönebilmek. çünkü şair öteki ben’e ulaşan-ulaşmaya çalışan bir tutku insanıdır. öteki’dir… aslında ona hep sadık kalan… konuşma dilinin yetersizliği karşısında ruhumuzu tasvir edebilecek imgelerin arayışındayız. ilkel ben’in sığlığı karşısında öteki ben’in derinlikleri daha çekicidir. bu çekicilik şairi dehşet bir şekilde sarar, ağır ve tutuk bir dilden kurtulmasını sağlar. o yüzden ‹ben› ile düşüp kalkmak her zaman tehlikelidir şair için.