ikincil ruhla pisuar buluşmaları - II - özge dirik

Vedat Kamer tarafından Cu, 09/02/2007 - 01:30 tarihinde gönderildi

Hayatıma sevimli bir parantez edasında girip, bordrolarıma tüneyen kadınları da sevdim. İşte aşk bu; havada attığınız parendeler kadar suya nasıl girdiğiniz de önemli.

Aldatmak ve ihanet etmek fiillerinin ayrımında yaşadım, sonunda anladım; aldatmak birinci tekil hali bu boşaltan muslukların kazandığı havuzda. Siz sırtınızı dönünce aldatmanın üçüncü tekil haliyle anılıyorsunuz, ihanetle.

Müzikle aramda hiç bir samimiyet olmadı, ki üzerlerine en güzel şiir kreasyonlarını geçirip podyuma çıkan notalarla farkı yoktu mankenlerin.

Hayvanlarla iyi anlaştığımı, onların en ince felsefelerinin farkında olduğumu iddia ediyorum. Kadınlarla yaptığım tüm kavgalarda karşıma geçip kuyruğunu yakalamaya çalışan, erkeklerle olan tartışmalarımda ise patisiyle gözlerini kapatan bir kediye sahibim aynı zamanda. Hem beni sadece zenginliğim dolayısıyla tercih eden kaloriferböceği ve karınca gibi hayvanlardan da koruyor. Buna rağmen ölünce, onu kuyruğundan tuttuğum gibi, şu kancalarını geçirdikten sonra kırk beş derecelik açıyla çöpleri yukarıya çekip, içeride öğüten ve çıkan pislikleri de kıyılarındaki delikten çaktırmadan akıtıp, çöp öğütümüne kesin çözüm olan kamyonların birine atacağımı biliyor. Biliyor ama cehennemi bilip inançlı görünen her mümin gibi ibadet etmeye devam ediyor bana.

Yoksullukla çok erken tanıştım. Üç kardeş bir yorganı boylamasına paylaşırdık eskiden. Kendileri için yorganın yakılmadığını gören pirelerimiz oldu çokça. İkna edemiyorduk, hepsi yastıktan aşağıya atlayarak intihara teşebbüs ediyordu. Rutubeti de bilirim, asılmanıza üç gün kala âşık olmak gibi bir şeydir, uyumanıza hep üç dakika vardır ve vücudunuzdaki tüylerin hepsi asi birer termometre olmuş ve cıvanız dibe vurmuştur. O zamanlar bilseniz, alkolik Fahrenheit’ın krizleri sonucu termometrenin içindeki alkolü içip, karısının korkusundan o aleti cıva ile çalıştırabildiğini, ne anası kalırdı, ne de bacısı onun. Ama çok yoksullar şunu da bilirler, rutubetli evde bayat ekmek sorunu olmaz hiç, kabarık sıvalar doğal bir duvar kâğıdı görüntüsü verirler. Yoksulluk da böyle bir şeydir işte; kahvede hesap ödememek için kafanız çatlar kâğıtları, taşları saymaktan. Kaleminiz bitmesin, kalemtıraşta striptize yeltenmesin diye tırnaklarınızı uzatır, onlarla yazarsınız. Hem sizi herkes gitar çalıyor diye bilir. Yoksulluk eğlencelidir, ‹bungee jumping› gibi, tek farkı vardır, sizi hayata bağlayan ip salı pazarındandır genelde, güvenemezsiniz. Ya da babanızın kazağı sökülmüş, aynı iple üç kardeşe birer kazak örülmüştür. Bu da fark etmez bu sefer de içten donarsınız babanızın arkasından bakıp. Derken, gözlerinizin kızardığını fark eden anneniz hep soğandan ağlar, böylece siz de mahsusçuktan yaşamayı öğreniverirsiniz.