şiir

istanbul bir zamanlar - aziz kemal hızıroğlu

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 00:10 tarihinde gönderildi

beni bilirdi İstanbul eskidendi
sokaktım sokağa dost
evden eve merhaba
bilirdi beni İstanbul
her gece elimde deli kitap
fark ederken ihaneti

İstanbul tanırdı beni o zamanlardı
insandım insana yolcu
denizden denize hısım
tanırdı beni İstanbul
her sabah yüreğimde martı simidi
kazanırken kendimi

severdi İstanbul beni aşkolsundu
sevinçtim sevince yoldaş
anneden anneye çocuk
beni severdi İstanbul eskidendi
her ikindi koynumda aşk şiiri
çoğaltırken suretimi

üçüncü gün - özgün ulusoy

Vedat Kamer tarafından Pa, 11/02/2007 - 23:57 tarihinde gönderildi

umut indirdi altın kanatlarını,
kuyruğunu ısırdı karanlık
üçüncü günde böyle mi olur
böyle simsiyah boyanır mı aydınlık?

bir…
iki…
üç…

bu üçüncü gün olmalı
siyah boyalar akıyor martıların kanatlarından
şaşkınlığı gizlemiştim ilk iki güne
üçüncü günde yaşlar dökülmüştü kahve fincanından

iplerimi kesmese sesin
sevmezdim boyalı çığlıklarını martıların.
oysa salacaktım bugün tutsak mısralarımı
bugün sönecekti senin yangının,
ben kendi yangınımda yakacaktım
yangından ilk kurtarılacakları

tebessümler sokağı - özgür macit

Vedat Kamer tarafından Pa, 11/02/2007 - 23:54 tarihinde gönderildi

öyle bir sokaktı ki tebessümler sokağı
orada yaşayanlar alabildiğine hürdü
geceleri ayyaşlar, fahişeler ve polisler
gündüzleri çingeneler sahibiydi asfaltın

bırakın ceplerine tıkacak kadar kahkahayı
göklerinde bir tek yıldızları bile yoktu belki
yine de hallerinden memnun olmalıydılar ki
tebessümler sokağında mutlu insanlar vardı

elbiselerini güneşten ödünç alan köleler
sokağı yükselen güneşlere hazırlarlardı
hummalı sabahlarda ve seferberlikler altında
ve kaldırımlardan yükselen nal seslerine inat

eski bir güzmüş - nigar okyay

Vedat Kamer tarafından Pa, 11/02/2007 - 23:52 tarihinde gönderildi

ağaç harflerinden anne
yağmurda tarıyor saçlarını
boş bir sofada hüzünle
kayısı çekirdeklerinden duvar örüyor

kaç ikindi geçtimdi
o bahçeden o anneye
sakar kuş yere düşürürdü de göğü
alıp yumurta kabuklarına saklardım

geceleri akıl defterini okurdum bir delinin
gezegen olurdu tahta divan
saçaklanan güneşe doğru
telaşla dönerdim durmadan

gözlerim yanıyor
kemanın altında uyumuşum
kadın gelmiş üstümü örtmüş
eski bir güzmüş.

bük - baran esmer

Vedat Kamer tarafından Pa, 11/02/2007 - 23:49 tarihinde gönderildi

Sus cümbüşünün casusu
Sefer bir açlıktır tasası kayıp

Kalk, kalkacak ördolan gıcık
Yakınıp takınacaksan miğferini

Canını ardına takıp bir havuç
Gülerken eğer vurulursa ölmez

Gör, göreceksin mucizenin hali
657 numaralı kanuna tabi

ehli umudun bıcırdığı bük
ahlak ıslak ise onur nedir, ne

boş, boşanacak çorba ısısından
beton üzre ödenecek ise ömrün?

mor film kareleri - aynur dursun

Vedat Kamer tarafından Pa, 11/02/2007 - 23:28 tarihinde gönderildi

son tren geçtiğinde
rayların üzerindeki ellerimdi
dokunamayışım bu yüzden aynalara

sürgünlerin çöküntüsüydü
ilmik attığım umutlarda
sökülen renklerim
aşkları yalıtan kapı çarpışları
sakat bıraktı direncimi
koşamıyor
kirleniyor elleri

gidiyordum
ay kesmeseydi yolumu
mavi titremeleri olmasaydı çocukluğumun
dönme dolabın içinde düşlerle yitik

her şey değişti
yıllar önce saklandığım yerdeyim
oyunlar hep aynı
yanılttı bizi yüzümüzdeki kesikler

kemiklerime çivilenmiş balık ölüleri

öteki - sesim erozan

Vedat Kamer tarafından Pa, 11/02/2007 - 23:26 tarihinde gönderildi

içimin meydanlığında
orta yerimden kanıyorum

incecik parmaklarıyla
okşuyor saçımı sevenim
birbirlerinde nedenini arıyorlar
acımın
adlarını bilmediğim
göbek bağlarım

aklımla teşvikçisi
gövdemle yatakçısıyım
bu katlin

ama
nerdesin?
ey! gıyabında yıllardır aranan
faili yalnızlığımın

korkma gel!
gel de kucaklaşalım

ben
senin masumluğunun
tek tanığıyım

bu saatinde günün - emre gümüşdoğan

Vedat Kamer tarafından Pa, 11/02/2007 - 23:22 tarihinde gönderildi

taş avluya uzanırken gün
akşam güneşine yaslarım yüzümü
gölgeler uzar böğrülce köklerine
gök / su yangın… ufuk cehennem
yasemin kokuları alır ancak
yitik gülüşlerimi kızıllıktan

bu saatinde günün
nedensiz seni düşünürüm

öpüşlerin diş izi
hercainin yapraklarında mor
gölgesini paylaştığımız palmiye
nakarat boşluğu içimde
kaygan patikalar yorgun dizlerim
yitik odaların serinliği
pencere arkasına sığdı yaşam

bu saatinde günün
havada kar kırılır / mevsim yaz

mavi bilyenin bilmem kaç dönüşüne

küf - ismail bora özcan

Vedat Kamer tarafından Pa, 11/02/2007 - 23:19 tarihinde gönderildi

sözcüklerin yaptığıydı:

kırmızı kalemle çizerdik
hayatın önemli yanlarını

ve «çilli bom, bom, bom»
diye koştururdu adile naşit teyze

kurgusu eksik bir filmde

eskiden yaz vardı
ve sinemalar – güze kukla

her şeyi sözcükler yaptı

balık suya küfretti
kuş maviden utandı

ve picasso’nun sızlayan kemikleri
tuz buz –denize kurban edilen imge

sahi, tanrı neredeydi
küf sunarken hayat kırmızıya

kim-lik - özge dirik

Vedat Kamer tarafından Pa, 11/02/2007 - 23:12 tarihinde gönderildi

1. kimseler

ne güzel büyüdük
kimseler bilmeden bizi.

tahrip gücü yüksek bir çocuk
hayatı budama peşinde şimdi…

2. kimse

ne güzel büyüdük
kimseler bilmeden bizi.
sidik kokusu, ısırgan şişiği
el arabasında taşıdık birbirimizi.

umut sendeler, her çakıltaşına inci deyince
akrep sinsi sinsi gülerdi halimize.
tahrip gücü yüksek bir çocuk
hayatı budama peşinde.

3. kim

ne güzel büyüdük
kimseler bilmeden bizi.
rutubet kokardı biraz
yer yatağı hayalleri.