İki kişi arasındaki, ister özel ister kişisel deyin, en mahrem iletişimdir mektup. Öyle ki, taraflardan biri kabul etmezse anlatmanız bile mümkün değildir.
Bu denli kişiselliğinin arasında -özellikle edebiyatçıların kaleme aldığı mektuplar- buram buram edebiyat kokan, alabildiğine keyifli, coşkulu betiklerdir.
Buna bir de aşk mektuplarını ekleyin; bakın görün tadından yeniyor mu? Bir edebiyatçının gündelik yaşamını aktarışı, hayata bakışı, gelecek kaygıları ya da öngörüleri -önyargısız, sansürsüz, sakıncasız- sunuluyor bu mektuplarda.
Kuşkusuz, onların da ‘günün birinde basılabilir bu mektuplar› düşüncesi dönenip duruyordur kafalarının bir köşesinde. Kuşkusuz, onlar da ‘ya ele geçerse, yanarım› kaygısıyla gem vurmaya çalışıyordur ellerine kalemi aldıklarında. Kuşkusuz, aşklarıyla cinselliklerini gizliyorlardır yaşamın ‘ayrı› noktalarında. Tüm bunlara karşın, mektuplar -hele bunlar ‘aşk mektupları› ise- inanılmaz duygu yüklü, inanılmaz coşkulu, inanılmaz heyecanlı edebiyattır. Bir başka alanında da edebiyatın, yakalanması güçtür bu coşkunun, duygu yükünün ve heyecanın.