sana dair - tayfun ışıldar
Sabah deniziniz güzel koksun diye
Gece
Ölen bir aşkın çiçeklerini attım.
Mavinize
- sana dair - tayfun ışıldar hakkında Devamını oku
- Yorum yazmak için giriş yapın ya da kayıt olun
Sabah deniziniz güzel koksun diye
Gece
Ölen bir aşkın çiçeklerini attım.
Mavinize
Gözlerin kuğuların yüzmesi
Sesin bir köy evinde uyumak
Ellerin ürkekliğin simgesi
Saçların bir rüyaya uyanmak
Ihlamur görür, gül duyar
Onları koklamak; seni koklamak.
I
Uçtum sesinde
Yoruldukça kanatlarım
Kondum yüreğine
II
Karanlık öptüm,
Ufuksuz gözlerinden;
Ay tutulması.
III
Uzansam yüreğimden,
Bir yıldıza tutunsak,
Gök bize tutunsa,
Bulutlar bana…
IV
Yalnız tek bir kez
En dibinden gözlerinin
Bir soluk alsam…
V
Güz cıvıltısı
Bülbül dudaklarımda
Adının türküsü
VI
Eylül ezgisi
Yağmur kalabalığı
Issız gönlümde
VII
Deniz kanıyor
Bir yaprak kırılıyor
Avucuma düşüyor
Hep susuyoruz…
İnsanlar boş hayaller peşinde «Zaman makinesiymiş!»
Zaman içimizde bizim, sonsuza uzayıp gidiyor işte…
Teknoloji bir ütopya şimdilik, zamanda yolculuk için
Ben sadece şunu söylüyorum:
Teknoloji insanın ruhudur ve ruh her yerde;
Geçmişte ve gelecekte
Utandırır bir gün bizi bu gözler gördükleri için
Canavarlaşır «Teknoloji»
Yer, bitirir, kemirir insanlaşmaya çalışan bir yapıyı
Oysa biz zaten insanız, değil mi?
Zamanı düşünüyorum şimdi Beyoğlu’nda
Yaşıyorum geçmişi doyasıya
Bir handa, bir duvarda, bir insanda
Baran’a
1
Ey hayat,
ey hayat
seni seviyorum
ağlat beni.
Annem yoktu
babam ağlamadı
sevgilim yitik
ben ağladım.
Ayrıldım
ağlamaklı oldum
ağlayamadım,
oturup şiir yazdım
gözyaşlarıma bulayarak.
1.
(H.V.)
Bana referans mektuplarıyla gelen
bir tanıdıktı o, uzaktan tanıdığım,
gemideki bir yolcu, yolcuyduk
aynı gemide, yüzlerden yorgun düşmüş.
Başımdan savmak istedim onu-olanaksızdı bu.
Böyle, karar verdim yanlışsız davranmaya:
ilgisiz görünmektense dost gibi davranabilirdim
yalnız sıcak kanlı karısı için,
uzun ve güzel, çiçek açan, ve güzel gözlü!
Şimdi, bu gezinin acıklı öyküsünde
anladım yanlış yaptığımı.
Yersizdi gösterdiğim yakınlık.
Onun sefil ruhu düzelmedi
dostça yaklaşımımla, o gemide,
sır tutmasını bilmez bir çocuk gibiyim
ağzımdan çıkanlar benden çıkmıyor
bu türkü neden uzun, bu türkü neden bitmez?
beni, benden vuruyor kendime hainliğim
sen eline kalem al da bembeyaz kâğıdı ez
‹yalan söyle› demiştim, yalan olmalıydı bu
erguvan ve turkuvaz odada dans ederken
umutlarım kanatlanıp uçtular bir bir
yalan kalanların hatıralar olduğu
destekler bırakır, kemik devrilir
gökkuşağından haberler getirmişsin
ağaçlar ağlamazlar -onlar yağmur damlası
şafaktan evvel yola koyulmak lazım
Çocuk düşlerin pembe balon pembe şekerdi
Pembe gülücüklü dudağın kurdelelerle bir örnek
Pembe pabuçlarınla pembe bildiğin bir dünyaya yürüdün
Bastığın yerde kahkaha izlerini seçiyorum hâlâ
Minik, pembe bebek topukları
Pembe
solduğunu gizlemek için
dudağına sürdüğün ruj değildi sadece
Hatırlıyorum
İlk kayıpla yitirdin rengini
İkinci el renkler akıyordu çabucak
Solgunluğun sızdı altından
Ve ilk ihanetinde dünyanın
Yeniden boyamak bile istemedin.
Direnç, çok sesli bir türküydü
Cesaret, kardeşe uzatılan el
Bulutları yok, maviliği, gözleri yok
öyle sıradan bir gökyüzü uzanıyor her yerlere
kötü bir şey; yaşlanıp ölmek gibi
yapılıp, yapılmamış, işte ne varsa ayrık kalmış
tozlu perdeler, sıkılgan yatak örtüleri
kumaşlar kumaşlar kumaşlar arasında.
Ben ki, bir terzi değilim, çok düşünürüm
yani bu ölmelerin sonu gelmeyecek mi diye
sadece o da değil, bunun pek çok uzantısı var
yarım bırakmak, bilmemek tümünü ve
belki bilmeyi istemek.
Böyle düşünürken, dolanmış iplikler ve can sıkıntısıyla
kapı çaldı
belki sensin
belki gölgen
ya da sesin
nerede olduğunu bilmeyen
bir karınca sevgimiz
sırtımızda hep aynı
ceviz kabuğu