anlatı

siz - zafer yalçınpınar

Vedat Kamer tarafından Çar, 07/02/2007 - 01:45 tarihinde gönderildi

I / S i z

Hey you, out there in the cold
Getting lonely, getting old
Can you feel me?Pink Floyd topluluğunun “Hey You” adlı şarkısından

Siz; büyük çoğunluk, niteliksiz nicelik, yani benim gibilerin dışında kalanlar…Beni hissedemezsiniz. Hiçbir zaman da hissedemediniz. Yabancılaşmış ve körelmiş duygucuklarınıza bile sahip çıkamadığınız için beni anlayamazsınız. Ruhunuz günden güne eskiyor ve belki de çürümeye başlamıştır. Boşuna uğraşmayın, bir arpa boyu bile ilerleyemezsiniz.
Siz, özgürlüğün adını kendi pisliklerinize bulaştırarak her tutarsız isteğinizi gerçekleştirmeye çalıştınız. Sırf can sıkıntısından ve vakit öldürmek için uğraştınız. Sizlerin bu eylemi her zaman başka birilerini sınırladı. Kendi içinizdekileri bile. Demek ki birbirinizi sınırlamaya çalışarak özgürlüğü aradınız. Doğal olarak beceremediniz ve bulamadınız.
Arzularınızı kolayca doyurabilmek için hep başkalarına uzandınız, düşlerinizi basit arzulara tercih ettiniz. Böylece düşleriniz küçüldü, korkaklaştı ve yok oldu.
Dönme dolap gibi aynı yerde devindiniz. Sattınız. Sizlerin yerine benim midem bulandı. Çünkü sizin külhanbeyliğiniz ve kibiriniz hep gözlerimin önünde oldu. Bir oraya, bir buraya… Buna mide dayanmaz.
Bir hiçin pilotluğunda el yordamıyla yaşıyorsunuz. Fiyatların, hesapların ve gayri resmi, vesikasız fahişelerin komutasında basit neferler olarak çoğalıyorsunuz. Azıcık düşünebilen bir çöl kertenkelesinden farklı değilsiniz. Yuh be… Yenik düşmüş koca bir insanlık… Siz…
Siz beni hissedemezsiniz.

II / Ş e h i r ( S i z )

Running over the same old ground
What have we found?
The same old fears…Pink Floyd topluluğunun “Wish You Were Here” adlı şarkısından

Bu şehir duyuları köreltir. Örneğin sesler ve görüntüler… Buraların kulak tırmalayıcı bir uğultusu vardır ve hiçbir zaman bu sesten kaçamazsınız. Uyurken, çalışırken, yıkanırken, sevişirken, ne yaparsanız yapın hep kulağınızdadır bu uğultu.
Meda-i iftiharımız olan görkemli şehrimizin alıcılardan, satıcılardan ve mallardan oluşan, pis, nursuz bir görüntüsü vardır.

pusula - vedat kamer

Vedat Kamer tarafından Pt, 05/02/2007 - 23:27 tarihinde gönderildi

“Yaşamın en mutlu anlarında da aynı güçle acıyı duymadım mı. Ve acıların ötesinde bir beklenti vardı: Kendi dünyamın beklentisi. Kendi odamda içebileceğim sabah çayının beklentisi. Sinir hastanelerinin kantinlerinde, teneke çayı, kendi odamda içmek istiyordum. Kimse senin kadar güzel, hiç kimse senin kadar canlı gitmedi ölüme.” – Tezer Özlü

yağmur: Yağmur yağıyordu, geldin. Yağmur seni getirdi bana. İlk başta anlamadım, oysa sen güvenmediğin her sözcüğün yerine bir şeyler ekliyordun elinle. Ellerini seyrettim, seni seyrettim. Sonra bir vakit köprüaltındaydık. Birazdan gidecektin, sana sarılmayı düşündüm. Sen benim düşündüğümü yaptın. Kimse bana bu kadar sıkı sarılmamıştı. Daha sonra kalktık. Köprüüstünde yürüyorduk. Ellerini, ellerimin içine aldım; yorulmuşlardı. Acılarına saygı duyuyordum ve seni yağmura bıraktım. Gittin.
Şimdi yağmur tane tane yağıyor. Sen yağıyorsun. O ufacık damlalara sarılamadıkça kahroluyor içim.

kuzey yıldızı - özgür macit

Vedat Kamer tarafından Pt, 05/02/2007 - 21:22 tarihinde gönderildi

1. Emek - lemek:
Doğumum güneşin Ağrı Dağı’ndan doğumu kadar sancılı oldu. Ebemin kanlı ellerinde –dağların berekete gebe bacak araları olan vadilerden kan kırmızısı bir sabaha yükselen güneş gibi– ağladım. Ahbın ayıydı nitekim hâlâ burnumda hissederim o zamandan kalma taze tezek kokusunu.
Göbeğim bozulan kanla düştü. Anneme âşık oldum henüz beşikteyken. Tüm aşklarım gibi bu da kısa sürdü.

lavoro - gökçe polatoğlu

Vedat Kamer tarafından Pt, 05/02/2007 - 21:02 tarihinde gönderildi

meleklerin geldiğini görebiliyorum. bütün gün pipetle nefes alıyorum yerin yedi kat altında. okyanusun dibindeyim. sadece geceleri çıkmama izin veriliyor. çıkıp sokaklarda dolaşıyorum. mutlu sokak çocuklarıyla konuşuyorum. mutsuz insanları sevmiyorum. sonra hep onu düşünüyorum. yanaklarımın üzerinde ellerini. mutluluk böyle bir şey mi diye soruyorum kendime gündüzleri. pipet ağzımdan düşüyor. nefes alamıyorum bir süre. yoğunlaşmalıyım. nasıl olsa gece yine çıkacağım sokaklara.

pusula - vedat kamer

Vedat Kamer tarafından Sa, 30/01/2007 - 11:42 tarihinde gönderildi

“Şiir bir umutsuzluktur. Elbette bir umutsuzluktur. Niçin mi? Umutsuz olmayan adamlar şiir yazamaz. Umutsuz olmayan adamlar resim yapamaz, mimar olamaz. Yaratıcı olamaz. Bu dediğim elbet yaşadığımız dünya için bir söz. Çünkü kâğıt bir umutsuzluktur. Boş kâğıt… Tuğlalar, briketler, çimentolar, hepsi umutsuzluktur. (…) Onların içinden bir umudu bulmaktır şiir. Onu bulmak için yazıyorum ben de… Birdenbire, bütün bu dünyada, deli olan bu dünyada tek akıllığı, uslanmadan akıllığı anlamaktır şiir. Ben haberciyim, deprem habercisiyim.” - Can Yücel

eller:

…onu bu kadar çok sevdiğini hep gizlemişti. Bu düşüncelerle yanaşmıştı Kadıköy İskelesi’ne. Yürürken onu gördü. Güvercinlere yem atıyordu. Soğuktan yüzü kızarmıştı. Ona doğru koştu. Tüm hasretiyle sarıldı, saçlarını kokladı, öptü. Elini tuttu, soğuktu. Her zamanki gibi avcunun arasına aldı ellerini…(6 Ekim 2001)

kuzey yıldızı - özgür macit

Vedat Kamer tarafından Pa, 17/12/2006 - 19:02 tarihinde gönderildi

Dünyanın en güzel, en büyük ve en mütevekkil şehri… Şehirde park, parkta insanlar… İki genç İstanbul’un zehirli havasına, içlerine körüklemesine çektikleri sigara dumanını üflüyorlar.
- Aşk diyorum, diyor genç kız, nasıl bir şey olmalı ki insanlar bir ömür boyunca peşinden koşabiliyor?
- Bana kalırsa bedensel bir istek daha çok. İçimizde var olan, oysa birçoğumuzun tanımak istemediği, birlikte yaşamaya cesaret edemediği doğaya bağlı kişiliğimizin yaramazlıklarından biri.
- O halde duygu diye bir şey yok mudur sence?
- Bilmiyorum.

mezar - cankız onur

Vedat Kamer tarafından Pa, 17/12/2006 - 18:36 tarihinde gönderildi

Öldürüldüğünü bilmiyordum. Bugünlerde kimse de senden söz açmıyordu ki nereden bileyim!
Geçenlerde, pırıl pırıl bir gündü. Hazır annemden izin koparabilmişken ve sessizlik ihtiyacım için vakit ayırabilmişken şehir mezarlığına gittim. Bu mezarlıkta hiç ölüm yok benim. Yani yoktu.

dupduru - eylem bal

Vedat Kamer tarafından Pa, 17/12/2006 - 18:14 tarihinde gönderildi

Bir gün batımı başını yukarı kaldırdığında gördüğü bu çağrışımsız rengin ansızın eriyip içine damladığı anı düşündü. Sanki aradan mevsimleri vagonlara doldurmuş upuzun tarifsiz bir tren geçmişti. Bugüne kalanları küçük sefer taslarına koyup geçmişe ufak bir yolculuk yapmaya karar verdi. Kendi rengi yoktu, saydamdı, yüreğine akanlar çoğu kez zihnine uğramadan yüzünde buluyordu anlamını.

soyut - nihat ciddi

Vedat Kamer tarafından Pa, 17/12/2006 - 17:44 tarihinde gönderildi

Soyut deyince aklıma gelenler hep sınırı belirsiz kavramlar oldu; çamur gibi, kil gibi şekil verilmeyi bekleyen. İnsanlığın yüzyıllardır düşünüp de somut kavramlar diye sınırlandırdığı. Bu kavramları, kafamda tam belirginleşinceye kadar, hiçbir zaman olmayacaktı belki ama, onları hep bulanık bıraktım, kafamda belki de insanlığın şimdiye kadar fark edemedikleri vardır diye. Onları hep ilk insanların yaptığı gibi karmaşık düşünüyordum.

pusula - vedat kamer

Vedat Kamer tarafından Pa, 17/12/2006 - 16:17 tarihinde gönderildi

“Yaşam, yüksek anlamlılık yüklü ender tek anlardan, ve bu anların olsa olsa gölge görüntülerinin çevremizde gezindiği, sayısız aralardan oluşur. Sevgi, bahar, her güzel ezgi, dağlar, ay, deniz - herşey ancak tek bir kez tam yürekten dilegelir: bir biçimde, söze tam olarak hiç gelebilirse. Çünkü birçok insan bu anıları hiç yaşamaz; onlar, gerçek yaşam senfonisinin araları ve duruşlarıdır.” – Nietzsche

I