pusula - vedat kamer

Vedat Kamer tarafından Pa, 17/12/2006 - 16:17 tarihinde gönderildi

“Yaşam, yüksek anlamlılık yüklü ender tek anlardan, ve bu anların olsa olsa gölge görüntülerinin çevremizde gezindiği, sayısız aralardan oluşur. Sevgi, bahar, her güzel ezgi, dağlar, ay, deniz - herşey ancak tek bir kez tam yürekten dilegelir: bir biçimde, söze tam olarak hiç gelebilirse. Çünkü birçok insan bu anıları hiç yaşamaz; onlar, gerçek yaşam senfonisinin araları ve duruşlarıdır.” – Nietzsche

I

Beni de zaten sadece üzen anlamaman. Anlayıp da bu şekilde davranıyor olsan, içim yanmayacak. Bir şeyleri kin olarak yorumlaman da zaten anlamadığını birkaç milyonuncu kez tescil etmiş durumda ama ben artık bir işe yaramadığından dolayı anlatmaya çalışmaktan yorulmuş durumdayım.

Bunun gibi onlarca konuşma hatırlıyorum. Neden bu kadar anlamakta zorlandığımı da yine anlamıyorum. Bu kadar kesinliğe giden yollardan kendimi kopardığımı sanıyordum.

Akşam yürüyüşlerini güneşin batışından önceye getirmeye çalışıyorum aynen bugünkü gibi. Güneşin biraz beni ısıtıp, hafif bir rüzgârın esmesi hoşuma gidiyor. Yazın sıkıntısını taşıyan bugünde, baharda, yalnız yürümemeli. Sen olsaydın diye düşündüğümde neden hemen yüzümü gökyüzüne çevirdiğimi bile anlamıyorum. Maviliğin yitişinin dumanı neden mor ki?
Bu renk oyunları arasında sana sığınmak istiyorum. O gün aklımda: Sen karşımda oturmuş daha önce hiç duymadığım şeyler anlatırken bana, ben hâlâ yüzünü seyretmekle meşguldüm. Hiçbir şey anlayamıyordum yine. Oysa sen ne çabuk anlamıştın seni yazmaya çalıştığımı. Belki bu seni benliğime işlemenin başka bir yoluydu. Öpüşmek gibi değildi en azından.

şiir gibi dokundu
akşam yıldızı tenime
sıcaktı
tutamadım
gönderdim gökyüzüne

II

sen
acılarını
kendin öğrenmiştin
kardelen çiçeğim

Yürüyüşlerimi daha da uzatmaya başlayıp Yıldız Tepesi’ni keşfettiğimden beridir, yanlış hatırlamıyorsam martın on üçü idi, hep buranın gökyüzü, yıldızları rüyalarımdaki gökyüzünün, yıldızların yerini aldı.

O gün saraya yakın bir yerde gökyüzünün seyrine dalmışken sen kardelenlerin arasından sessizce gelmiştin. O zaman kim olduğunu bilmiyordum, neden sarayından kaçmaya çalıştığını da.
Konuşmaya başlamadan önce zamanı durdurdun. Sözcükler vardı sadece, her biri kendi acılı anlamıyla gelmişti.
Seni dinlerken dudaklarımı kanatan sessiz ağlayışlarımda gözyaşlarımı kardelenler için saklamaya karar vermiştim.

Yıldız ışığında seni yazmaya başladım. İnan ki gerçekleşeceğini bilmiyordum.
Şimdi yaz geliyor. Yıldız Tepesi Sarayı’nda yaz eğlenceleri hazırlıkları başlamış bile. Nerede kaldı sadece yalnızlığımızı anlatabildiğimiz anlar, o soğuk?

III

gözleri
her şiirden
güzeldi

Senin rengine âşık olmaması elinde değildi. Üstelik bunu yazarak becermişti.

Şehrin günahkârı şair, insanların onu anlamamasına alışmış, kalemi ona isyan ettikçe yazmayı ve âşık olmayı sürdürüyordu.

IV

Sen, sen + sen … = sen, farkında değilsin ama anlattıklarımın hepsi birer hayaldi ve sen elinde tuttuğun şiirin gerçekliğine sarılmadın. Ben düştüm.