çeviri şiir: philip hackett - nice damar

Vedat Kamer tarafından Sa, 30/01/2007 - 12:22 tarihinde gönderildi

Philip, Boston’daki lise günlerinden beri şiir yazmış ve yayımlamıştır. Şiirleri Arapça, Çince ve Japonca da dahil çeşitli dillere çevrilmiş, ABD ve denizaşırı ülkelerdeki sayısız dergide, gazetede ve öteki süreli yayınlarda çokça yayımlanmıştır. Şair olmasına ek olarak, şair arkadaşlarının ve onların ürünlerinin tanıtımını yapmaktadır. Bunları başlıca, yaptığı yerel, ulusal ve uluslararası okuma serileriyle gerçekleştirmektedir.

bir kuru yaprak hafifliği - esra şahin

Vedat Kamer tarafından Sa, 30/01/2007 - 12:18 tarihinde gönderildi

Serin bir sonbahar günüydü. Bir çocuk edasıyla, kaldırım kenarlarına biriken kuru yaprakları eziyor ve çıkan hışırtıların içindeki çığlıkları bastırmasını umuyordu. Oysa yorulmuştu umut etmekten, geleceği düşünmekten. Artık sadece yürüyordu, nereye gittiğini bilmediğini umarak. Aslında düşlerini kaplayan bilinmezlikte kaybolmaya gittiğini çok iyi biliyordu.

söyleşi: nurullah can

Vedat Kamer tarafından Sa, 30/01/2007 - 12:12 tarihinde gönderildi

Kuzey Yıldızı: Son şiirlerinizde ölüm temasını işlemişsiniz. Bu hüzün, bu küskünlük neden?
Nurullah Can: Ben küçüklüğümden beri hüznü ve karamsarlığı yoğun olarak yaşamış biriyim. Önceleri siyasal kargaşa içinde ölen genç arkadaşlarımızı şiirlerime alıyordum. Seksenli yıllarda yazdığım şiirleri bu gruba alabilirim. Doksanlı yıllardan itibaren ilerleyen yaşımın getirdiği ölüm ve yaşlanma konuları şiirlerime egemen olmaya başladı. Bu eğilim şiddetlenerek devam ediyor.

KY: Yazma eyleminizin hayatınıza yansıması ve hayatınızdaki önemi nedir?
NC: Çok küçük yaşlarda okumaya, hem de sistemli okumaya başladım. Edebiyat, felsefe, tarih, coğrafya, bilim alanlarında ayırt etmeksizin okuyordum. Ama yazmak hiç aklıma gelmiyordu. Sonra bir gün kahvede otururken önümdeki kâğıtlara bir şeyler yazmaya başladım. Daha sonra yazdıklarım üzerinde daha çok çalışmaya ve işlemeye başladım. Bu yazma eylemi benim için önemli bir yaşam biçimi haline geldi. Yalnız ben çok az yazan bir şairim. Yirmi yedi yılda sadece yüz kırk beş şiirim oldu. Bunun da yüz otuz beş kadarı yayımlandı. 2001 Ekim ayından beri bir dize olsun yazamadım. Sanki şiir beni bıraktı gibi bir şey. Bu da beni çok korkutuyor.

aydınlatan bir kitap: avuçlarımızdaki cennet - vedat kamer

Vedat Kamer tarafından Sa, 30/01/2007 - 11:57 tarihinde gönderildi

“İlk söz en zor sözdür” diye başlıyor Attilla Erdemli kitabının İlk Söz’ünde. Yine burada da sözün doğruluğunu ortaya koyuyor.
Avuçlarımdaki Cennet kitabı beş denemeden oluşuyor. Bu kitaptan düzyazılar beklemeyin. Karşınıza mısralar biçiminde yazılmış metinler çıkacak. Denemeler şiir değil ama bu şekilde düşünülmüş. “Anlatıda güzellik önemlidir” diyen Erdemli’nin asıl kaygısı bilgi’de.

hüzün kuşatmaları - ibrahim berber

Vedat Kamer tarafından Sa, 30/01/2007 - 11:55 tarihinde gönderildi

Ben, hep hüzün yüklü şiirler yazdım
Çok acı çektiğim için ayrılıklardan
Geçen mevsimler ve seneler gibi
Gidenler bir daha dönmedi geri
Öylesine mahzun yüzüstü kaldım
Mahur şarkılarda kanadı yaram
Her Allah’ın günü, bakmaktan bıktım
Sonsuza uzanan, ıssız yollara
En son yoldaş oldum, bahtımca kara
Geceyi kuşlardan, daha çok sevdim…

Ben, hep hüzün yüklü şiirler yazdım
Artık bıktığım için ayrılıklardan
Gözleri sürmeli ceylanlarıma
İz, geçit vermeyen dağlara küstüm
Bağlarım bozuldu, fırtınalardan

o'ymuş adına aşk denen - tekin gönenç

Vedat Kamer tarafından Sa, 30/01/2007 - 11:54 tarihinde gönderildi

benim bir yalnızlıktan ötekine
sonu gelmez sokaklar döşediğim günler
meğer o’ymuş
ürkek adımlarıyla ardımdan gelen

geçip karşısına içimdeki çocuğun
olur olmaz masallar söylerken
bilsem
ne olur beni de yangınına ekle
der miydim hiç

mırıltılarla tırmanırken gecelerime
nasıl da anlamamışım
o’ymuş adına aşk denen

biz şimdi onunla
devrildi devrilecek bir ağacın
nice ölümlere aday
iki dalıyız

artık kimseler sokulamıyor yanımıza
pür telaş bir çocuk sesinden
ve şiirden başka

gitmek zamanı - özgün ulusoy

Vedat Kamer tarafından Sa, 30/01/2007 - 11:51 tarihinde gönderildi

İçimde köprüler yandı kimse bilmedi
Aklımdan neler geçti, tuttum kendimi
Koca bir fırtınaydı, geç kalmıştı,
Ne ateşler kaldı bende köprüler tutuşturacak
Ne aklım, bir görüp bin rüyaya dalacak

Çağıran bir deniz kızı gibi yolculuklara
Bu şarkı kimden kaldı dudaklarıma
Neden öptü bilmem durduk yere beni
Güzel gözlü bu rüzgâr, bu açık mavi?

Kara asfaltı sırtlayıp kaçırmalı buralardan
Çıplak çocuklar küsmeden yağan yağmurlara
Ve henüz hiç köprü yokken yanmaya,
Bir çığlık gibi dağılarak gitmeli buralardan.

umudun öyküsü: sandviç adam - zafer yalçınpınar

Vedat Kamer tarafından Sa, 30/01/2007 - 11:48 tarihinde gönderildi

Muhtar Özkaya Halk Kütüphanesi’nin kuytu sessizliğinde bitirdiği romanı raflardaki yerine geri koymak amacıyla radyatörün yanından kalktı Süleyman. Sert kış, insanın hem vücudunu hem de ruhunu donduruyordu.
Günlerdir kütüphanede roman okumaktan ve yaşlı şiirseverlerin melankolik sohbetlerini dinlemekten başka bir şey yaptığı yoktu. Edebiyat Fakültesi’nde son sınıf öğrencisi olmasına rağmen hâlâ geleceğini belirleyememiş, güzel ve tutarlı planlar yapamamıştı. Cezmi Ersöz’ün dediği gibi hayallerini yakıp evi ısıtamıyordu. Çok çabalamasına rağmen beceremiyordu hayallerini yok etmeyi. Olmuyordu. Çok küçük yaşta başlamıştı edebiyat sevdasına, yazmaya, okumaya, şiirlere, öykülere, Nâzım’a, Edip Cansever’e, Turgut Uyar’a, Oğuz Atay’a… Beceremiyordu işte. Bu büyük şehrin karmaşıklığında yaşayan insanların arasında, bir tek Süleyman vardı hayallerinden arınamayan.