sayı: on iki

buluşma - r. ezgi çakıroğlu

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 19:25 tarihinde gönderildi

Konuşmayı yeni öğrenen bir çiçek bulup
Takıyor saçına peri
«Bazı çiçekler konuşur
Ve susar tüm kelebekler» diye geçirip içinden.

Tılsımlı yeşiline tutunurken
Dolunaya tırmanan bir sarmaşığın,
Haber veriyor yaprakların üzerindeki damlalar
Yağmurun az önce gittiğinden,
Damlalar tutup periyi elinden
Kıyısına götürüyor geceye akan nehrin.

«Unutuş Irmağı!» diyor peri
«Ah! Tek bir yudum bile alamayacağım
Sihrinden…»

—Uçurtmalarını kaybetmiş bir rüzgâr
Telaşla geçiyor
Kenarlarında desen desen suskunluklar yeşeren

yalnızca ayrılık mı? - fatih seven

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 19:21 tarihinde gönderildi

Çıplak bir hayat giydim
Gözlerine rastık bir gece
Kabuk değiştiren gözüme, bir yılan
Giderken pencerenden bak
Ben olacağım yıldızlardan dünyayı soyunan

Bir ırmağın yönünü,
Sarı bir çöle çeviren dağlar ördü
Yokluğun, giderken sallanan cesedin
Nasıl sarardığını gördü.
Aldırmadı, hanine çalan dişlerinin arasında
Nasıl bilenirse gece, saçlarının karasında
Öyle biledi, şah damarıma kurulan keskin tahtı

Cam-ı rûşene dolmuş güzelliğin
Bir zerre gece bırakmadan gözlerimden
Aktı, güneşi taşırırken bir tek kirpiğin

pygmalion kompleksi - kıvanç nalca

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 19:20 tarihinde gönderildi

Taştı
yaşlı kış şarkılarından şarapsızlığım
Bu şehir de eskidi
Aslında şarap değil taştı nedeni
kırıştırmamızın
Kilitli melek inlediğinde
zemberek boşanır sandım
Keski
-eskiden gördüğüm bir filmdeki gibi-
İlk damla ılık akamadan
sancılı sığındığında ensene
sol omzun
taş kabuktan
taştı
Peşindeki kuşları sihir sayarsam
koşmak hiç de yormuyor beni

iyiliklerin kitabını ben yazdım - bülent elitok

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 19:03 tarihinde gönderildi

Biliyorum en irinlisi benim,
karanlığın gözündeki parmaklar da benim
satacaktım beynimi dün
yarına sakladım şarabı
zengin yeridir cerahat
bilgelik gibi yani sade ve derin

biliyorum en zehirlisi benim
kendi gönünden zehir diken de benim
yalçınım zindanımda
her burduğumda zembereğini
yaklaştı zamanın küfrü
gönümden sayfalara döken de benim

sevda o - erkan kara

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 19:03 tarihinde gönderildi

kelebeği olamadım ormanın
bir gönül tavşan tedirginliği,
kapı eşiklerinde asmalarım
balkonlara uzadıkça sarmaşıklar,
celladım, ey yüzsüz zaman.

sevda o gizlenmiş olan,
ayakların altında
akarken nehir,
yumurta sepetleri içinde
elinde tuttuğu sadekârın.

mırnav demez, bir yahudi.
aşka bu ironi: kıçsız sevdalar:
ki bezirgânın elindeki anahtar
bir san-rı imi, ey sarkaç zaman:
krala çıplak diyen çocuktu.

cehennem - mehmet şükrü k.

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 18:59 tarihinde gönderildi

I

solgun yarık çalıları içinde/titrek
mavi ateş kıvılcımları açmış ağzını
oynak bir kadın gibi dil çıkartıyor
defne yaprağı örtünmüş cesedime

sen ey mürekkebi döllenmiş kısır kraliçe
bir silah onu kullanan el kadar iyi olabilir
ne verdin ki aylak bir yaşamdan başka

bir sonra - fadıl kocagöz

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 18:08 tarihinde gönderildi

Büyük toplantıydı atalar-amcalar kulübünde
«kimselerin bilmediğini bildiğimi bilmeliyim
  yoksa

neden geldim

ben» diye atıldı gençler.

(Er Genç atılacaklarını bilmeden…)
Oysa kabul edilmiştiler.

Söz aldım:
«Herkes solur, hepimiz soluyoruz» dedim
istemesek de nefes alıp veriyoruz demek istemiştim
durmadılar.