kucağımda bir kutu
avuçlarımda bir yaşam
maaş bordroları…
faturalar…
fotoğraflar…
birkaç kitap…
kendi tanıklığıyla kendini
haklı çıkaran bir hayat
içime çocukken diktiğim
büyümesine solan bu yüz
yıllardır bana bakan;
kör olduğum an’a düşman
ağırlığınca bir çırpıda geçiveren zaman,
şimdi nereye koysam «doldur» diyor.
baba’m öldü; yıllardır saklandığım
herkesin bir babası olması gerektiğinden öldü benim baba’m.
ben küçük büyümüştüm
başka bir şehrin kuytusuna uzandığında baba’m.
tuttu onu elinden şehir;
baba’m kendi ellerinde kaldı.
hiç evlenmedi şehirle;
hiç çocuk vermedi ona baba’m.
sildi hüzün gözyaşlarını
bize duyduğu sevgiden ve hırçınlıktan.
yalnızlığa söz vermişti biz daha dört kişiyken.
iki şehir arasında kaldı, büyüdü yeminler.
belki bir araya gelseler yakınlaşırdı sözcükler.
bir araya
gel-se
idi
(k.)
duvarlardı baba’m ellerini
geceye duyduğu minnetten.
kızardım bana gecikmesine;
kızardım çocuk uykumu bölmesine.
sevgilerimiz el sıkışamadı hiçbir zaman.
sorardı dilsiz çocuk, sünerken gece güne
–ne zaman uyanacağız çay kokan bir sabaha?
her gece söz verdi baba’m yarınlara
bizim sabahlarımız hiç çay kokmadı.
her gecikişinde yanlış yol’a sayar-dökerdi baba’m.
oysa sürüklendiğimiz yolculuklarda,
şoförüydü kendi yol hikâyesinin
baba’m beni hiç göremedi
şansına küfretmekten.
beni mi severdi, beni sevmeyi mi;
bilemedim.
kardeşimle konuşurdu haftada bir
uzak bir şehirden.
kardeşimin babası mıydı
babalığına çocukluk mu ederdi kardeşim;
bilemedim.
bir gereklilik olduğunda sevgi «duymak» boşa damlar.
susar uyku aralarına sıkışmış
öznesi olduğun sorular.
baba’m öldü; ağladım gözlerimden.
bir baba’m olması gerektiğinden ağladım.
şimdi bu eksik hüzün
dilimdeki arsız acıyı ikna eder.
neydi bu yokluğun dibine yıllardır ışık tutan
nasıl çoğaldı bu irinli
iki kişilik yalnızlık
baba, çocuk ve mutluluksa anlatılan
şeker;
çocuğa
ver-il-diğinde
şeker.
- Yorum yazmak için giriş yapın ya da kayıt olun