anne zulamızı patlattılar - tozan alkan

Vedat Kamer tarafından Ct, 10/02/2007 - 00:53 tarihinde gönderildi

Anne zulamızı patlattılar senin
kızlık soyadın şantajcıların elinde
benim ilkaşklarım darmadağın

Bir çocuk neresinden sevilir bunu
bilirim, yaralıdoğan bir aşkı anne
sağaltabilirim, kundağımda kan taşı

Yaram açık dikiş tutturamadım
yürüdük kalbimden kolkola içeri
sevişip ruhumu inciten anılarla.

Ankara’ya, yeni mahalleye kar düşerken
aynalara baka baka direniyorum
bileniyorum bu son bileklerimle hayata.

Anne zulamızı patlattılar senin
rujlu dudaklarında bir yığın resim
bir yığın tabanca.

vidanjör - oylun pirolli

Vedat Kamer tarafından Ct, 10/02/2007 - 00:46 tarihinde gönderildi

eskisi gibi çağrılmıyor hiç-bir-şey.
bura’lı da değiliz artık;
-oralı hiç değil.
uzatıp-kısalıyoruz yinelenerek
yalancı çıkıyoruz her girdiğimiz doğrudan

ne zamandır uzağız «kor” tadına
beklenen; kişisel bir temmuz ortası’Dır.
yaşadığımızı görenler var bu arada
bu bir Sır’dır…..
bu bir Sır.

yakışırken olur–ol’unmaz sevdalara
dersler alıp, dersler veriyoruz……..parmaklar havada.
mutluluğun dönekliğine ucundan takılı
yaz ortasında bacalarımız tütüyor

büyüyor gereksiz’lerimiz; yol-yol sararıyor.

soruşturma

Vedat Kamer tarafından Ct, 10/02/2007 - 00:36 tarihinde gönderildi

Günümüzün kaotik yaşam koşulları içerisinde bir «zorlanan insan» portresinin oluştuğunu fark ediyoruz. Bu durumun türevi olarak sanat ve edebiyat çevrelerinde de hem maddi, hem de ruhsal açıdan «zorlanan sanatçı» portresinin oluştuğunu, bir çeşit tıkanma, buhran ya da geçiş döneminin içerisinde olduğumuzu hissediyoruz. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

köylü fahişe - cesare pavese (çev: ümit şener ta)

Vedat Kamer tarafından Ct, 10/02/2007 - 00:13 tarihinde gönderildi

Ahırın ilk güneşi yakalaması gibi
Yakalıyor yüksek duvar güneşin yoklayan parmaklarını
Oda yavaşça uyanan bedenin dışında boş, dağınık.
Beceriksiz kokularıyla dolu ergenliğin.
Beden çarşaflara dolanmasına rağmen önceki beden
Keşfinde ilk insafsız terk edilişin.

Şimdi uyanıyor yalnız, terk edilmiş, çağırmak için sabahı
en güzel zamanında. Odanın ağır gölgesine girmek başka bir uyanış,
başka bir bırakılış:
Çocukluğundaki ahır, güneş ışığının ılık esrikliği
Eşiğinde kayıtsız kapısının.

hivda - m.met altun

Vedat Kamer tarafından Ct, 10/02/2007 - 00:11 tarihinde gönderildi

Ustasız atölye gibidir gözlerin Hivda, gözlerin
Bir sis, örtülür perde gibi
Denizle senin arandadır her şey, ölümle ışık gibi

Çalınmaktan aşınmış kapılar, açılmaz kutular gibi
Misk amberle dost değil, üstelik tüm kokular bahçeye düşman gibi
San dal desem fidanı kim anlar
Sözün aynası olsaydı gözlerin, üstümü yıldızlar örterdi
İki kişilik solumuşuz üstelik aynı toprağı severek
Cil gibi güneşe sevdalı saçların Hivda, saçların
Kuş tüyü, uyunur ölünmüş gibi
Rüzgârla senin arandadır her şey, suyla çöl gibi

kesik diller antolojisi - arzu çur

Vedat Kamer tarafından Ct, 10/02/2007 - 00:08 tarihinde gönderildi

Neyime hatırlayacakmışsınız siz beni?
Neye benziyor hayat: Üç adımlık pazaryeri
Ne çok şair geçti o canım iki kapılıdan da
Hiçbiri «Ölümsüzüm dilinizce» diyemedi.

Şiire küsülür elbet ölüm varsa ucunda
Bülbülün bile sesi kesilir gülü pavyonda bulunca
Ne olacak ki hem, ölü dillerle dolu tarih denen mezarlık
Sümerce çekilen acılara kapalı değil mi kulaklarımız artık?

Bu topraklarda şairlik reklamla sakatlanmıştır, nakdidir
Dilimiz ki cenazesi gecikmiş bir çağın mumyalanmama akdidir

pusula - vedat kamer

Vedat Kamer tarafından Ct, 10/02/2007 - 00:04 tarihinde gönderildi

«Kişinin birşeyi var değildir: çünkü kişi var değildir. Kişi sürekli kazanır ya da yitirir.»— Nietzsche

1. sürüngen

«sonsuzluk an(ı)lar toplamıdır.»

otobüslerin camlarından artakaldı yalnızlık uykularımdaki sırçalar. öpme, kanar dudakların. aşk, zamandan önce gelir, ve sürekli denk gelir gidişlerine. mavi’den çaldıklarımızı pay ediyorum şehrimde — denize fazlaydı, gökyüzüne fazlaydı, bize fazlaydı…

martısız vapurlarda yolculuk ediyoruz şimdi, senden bahar eksilmiş. sarhoşluğumdan kalma sözlerimi örterken gece, galata köprüsü’nde gözlerin açılıyor. hiç birlikte uzattık mı ayaklarımızı denize?

kuzey yıldızı - ezgi çelik & vedat kamer

Vedat Kamer tarafından Cu, 09/02/2007 - 23:34 tarihinde gönderildi

«Oysa, şimdi, güneş geçmiyor yaprakların içinden.» – Bilge Karasu

sen varsın, ben varım, sonra hepsi. hasta, yaşlı bir gezegen. tüketilmiş bir yaşam. çoktan seçmeli hayatlarımız. bir düş görmüştüm, unuttum. böyle değildik. plastik yollarda koşuyorduk. çatlaklar, çok fazla. yetmiyor, yine de ne kadar sızarsan sız gerçeğe. yanarak ölmek istiyorum. ruhumu ısıtmak istiyorum. bir düş görmüştüm, unuttum. bekliyorum, herkes gidiyor. insanlar her yerde. her yere koşuşturan insanlar, her şeyle, hiçbir şeysiz. gülüyoruz hepimiz. çürükçüller kol geziyor ortalıkta, bakteri çeteleri kapımızı bekliyor. neyse ki parfüm kokuyor herkes. çürüdüğünü unutmaya çalışıyor. bir acı nereye kadar öldürür. bir kayboluş ne kadar sürer. dönüşsüz göç ediyor isteklerimiz. iki kâbus arası uyku, ne yapsak boş, nereye gitsek dolu. bu değildi söylediğim. biz hep başka bir şey sandık.

naşidlik kâfidir bana - bayram balcı

Vedat Kamer tarafından Cu, 09/02/2007 - 23:29 tarihinde gönderildi

çağın girdabına yuvarlanan postmodern ilişkiler
siler zihin penceresinde canlanan görüntüyü
hırslanınca insan kavrayışın yönü buğulanır
zıt kutuplar arasında hedefsizce savrulur

alkolle boğulan vicdan artığı zavallı çırpınışlar
insanı ecelsiz yakalar uyanışın hakikat halleri
dağılır rüzgâra ihtiras çemberinin hesap pusulası
giderek artar bedesten hayatımızda iyuduşkalar*

ay demirden değil ağzıyla da kirlidir
geçer akçedir her kılığa girebilen yetenek tacirliği
budur ve sonsuzdur mişvar arasında yenilgi