sayı: altı

çalıntı öykü - pelin erdoğan

Vedat Kamer tarafından Çar, 07/02/2007 - 17:07 tarihinde gönderildi

Kanlıymış başı. Gömleğine akmış. Çok.

— Pencereden uzak dur, demiştim.
— Ben gelinceye kadar öykünü tamamla, döndüğümde okuyacağım, demişti.

Daha önce yolcu ettiklerimin hiçbirisine sallamadığım elim uzun uzun havada asılı kalmıştı. O’nu yolcu ederken. Tren gözden kayboluncaya dek. Sanki bir daha hiç göremeyeceğim uzak bir yere gidiyordu.

«Onun olduğu vagondaki. Pencere kırıkları…»

iç dökmeleri - kemal gündüzalp

Vedat Kamer tarafından Çar, 07/02/2007 - 16:59 tarihinde gönderildi

Renkli ve siyah beyaz
yine kan gördüm düşümde.

Ağladım, ağladım, ağladım
yalnızım:
Dört yanım dağdan duvar
duvar aşılır, sınırlar da
kanlı bir düş olursa dünya
kanlı bir toprak
kanlı bir yurt
kanla kurulur mu bir ülke?

Bir destana yazılır adım:
Adım ki, yurtsuzluğuma eş
adım ki, adsızlığıma kardeş
kardeşim!
Yalnızım, yalnızım, yalnızım
ey dünyanın çiçekleri… ya siz?

zifaf... - mustafa ergin kılıç

Vedat Kamer tarafından Çar, 07/02/2007 - 16:57 tarihinde gönderildi

bir
yaş on dört kocaya varmakta
şafak sökmeden hayatı sökmektir toprakta
ben basmadan
tahıl basar yurduma
yalnızlığımı tırpanlaya tırpanlaya…

iki
(t)üreyen yaşam bitlerini tüketmektir
yorgunluktan kabaran başımda
ben okumayı sökmeden
yaşam söküldü canımda…

üç
ne iğneler battı
hiçbir iplik uymadı mizacıma
daracık bir nahiyeyim gözümün ucunda…

dört
kaç kocaya vardı yemyeşil kızlığım
kaç yaban beylik gördü

sahibinden satılık - sinem şık

Vedat Kamer tarafından Çar, 07/02/2007 - 16:49 tarihinde gönderildi

Eve gelmesine daha yarım saat var. Odanın içinde, aynı çizgi üzerinde bir ileri bir geri giderken, gününün nasıl geçtiğini tahmin etme egzersizleri yapıyorum. Gergin ve yorulmuş bir yüz bekliyorum bugün. Sabah evden çıkarken üzerinde ince bir bluz vardı. Akşama doğru yağmur çiselemeye başladı, üşümüş ve yanına hırkasını almadığı için de kendine kızmış olmalı. Yağmurlu günlerde dışarıda olmayı pek sevmez.

ateş alfabesi - emrah altınok

Vedat Kamer tarafından Çar, 07/02/2007 - 16:45 tarihinde gönderildi

Yakma ateşini öyle uzaktan.
Ben bilmem bu dili, söyle o sigarana.
Satma şu üşüyen göğsümü,
beni bekleyen kentin kalleş rüzgârına.

Titriyor ben uzaklaştıkça
her martının gözbebeği.
Ben bu soğukları bilmem;
böyle korkutma beni.

Dalgalar da mı alıp götürecek,
bu zaten batık korkuyu?
Bizim balık ekmek kokulu kıyılarımız vardı;
istemem al içimden bu satılmış uykuyu.

Bunu da mı yapacaktın etekleri sarp yangınım?
Geceleri korkusuz,
sokakları urgan düğüm toprağım…
Ben bu düğümü çözemem; ah yalan İstanbul’um,

şıpıdık - turgut toygar

Vedat Kamer tarafından Çar, 07/02/2007 - 16:32 tarihinde gönderildi

Penceremin pervazında bir menekşe
Sizden iyi olmasın
Üç mavi açıyor kahkahalarla
Ne zaman geçse sokaktan
çocuk terlikleriyle şıpıdık

Yani siz geçseniz ne olur
Geçmeseniz ne
İşte o menekşe
Sizden iyi olmasın
Üçe kadar saymayı biliyor
Bir de o çocuğu şıpıdık

Kulağınızı yanaştırırsanız
Duyarsınız
Gözbebeklerini sayıyor
O çocuğun şıpıdık

İşte o menekşe
Sizden iyi olmasın
Bir de o çocuk
Terlikleriyle şıpıdık