hilal karahan

söyleşi: hilal karahan - eren barış

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 19:50 tarihinde gönderildi

EB: Sizi daha çok Kül, La Poéte Travaille ve Etken’deki şiir ve yazılarınızdan tanıyoruz. Şiir kitaplarınız İçsözlük-Bir Günün Özeti (Şubat 2003), Tepenin Önünde (Mayıs 2003) ve Giz ve Sis (Kasım 2004) Kül Sanat Yayıncılık tarafından yayımlandı. «Giz ve Sis» adlı dosyanız Yaşar Nabi Nayır şiir yarışmasında dikkate değer bulundu. Ankara’dan yazan bir şair olarak ve İstanbul çevresiyle bir kan bağınızın (ya da bağışıklığınızın) olmamasına karşın bu ödülü almanız önemli diye düşünüyorum. Bir süredir edebiyat dergilerindeki «lobicilik» faaliyetleri tartışılıyor… Oysa bildiğim kadarıyla siz Ankara’daki şiir çevresinden de uzaksınız. Belki de bu, şiirlerinize kök salan ağacın gücünü ve saflığını sağlıyor. Şiir (genelinde sanat) poetikasından çok polemiğiyle kendini belirliyor. Yeni ırmakların, dillerin, rüzgârların zor da olsa var olacağından kuşkunuz benimki kadar yoğun mu?
HK: Lobicilik, ya da benim anladığım anlamda, belli bir derginin, editörün etrafında gruplaşma, bu editörün sevmediği isimlerle polemiğe girme, feodal, gel-gelci bir poetikayla şiir yazma aslında Türk şiirinin geleneğinde var. Örneğin Fecr-i Âti, Servet-i Fünûn gibi yazın organlarının etrafında toplanarak buradaki kişilerle kafa-kol ilişkileri içinde düşünerek, yazarak, eserlerini burada yayımlatarak; kendilerine dayatılan bir fikrin, poetikanın, ideolojinin savunucusu olmuş kimi şairler. Çoğunun isimlerini tek tek anımsamakta güçlük çekiyoruz; kısaca Fecr-i Âticiler, Servet-i Fünûncular diye özetleyiveriyoruz. Oysa bir dönem burada yer alan Tevfik Fikret ve Ahmet Haşim’i birer şahsiyet kılan, bu gruplarla yakınlıklarından ziyade, zaman içinde bunlardan uzaklaşmaları olmuş. Uzaklık, genellikle özgünlüğün bir önkoşuludur.