Kuşlar nereye uçtuklarını bilirler mi?
- Kolibri. Dünyanın en küçük kuşuymuş. En kavgacı olanı. Biliyor muydun?
- …
***
Battaniyemin altında. Ellerim.
Oynamayı sevdiğin. Hâlâ.
***
- Geçen gün Eminönü vapurundaydım. Martılar. Deli gibiydiler. Elimde simit. Yiyemedim. Açlık yaktı. Midemi. Eve gelene dek. Hepsini onlara verdim. Korktuğumdan. İstediğimden değil. Bir bakışı vardı ki birinin. Sonra hepsinin. Sürü halinde. Bana sandım. «Simide,» dedi, «simide bakıyorlar, birazını versene.» Emreder gibi. Göbekli. Kanım kaynamadığından hiç. Konuşmadım. Dediğini yaptım. Bir üşüştüler.
- …
- Açlıklarına kanat çırpıyorlar.
- …
- Kolibri aşk savaşçısıymış. Aslında erkek kuşların çoğu aşırı derecede dövüşmeyi seviyormuş.
- …
- Belki de sevdiklerinden değil, bir zorunluluk onlar için. Hani derler ya, ‹Aşk mevsimi dövüşme mevsimi› diye. Derler mi? Yoksa uydurdum mu?
- …
- Kuş türlerinde de böyleymiş. Âşık olmak dövüşmek ve savaşmak demekmiş. Kolibri en küçük kuş olmasına rağmen tüm kuşların içinde en yaman dövüşeniymiş. Eşi için ölümü pahasına dövüşürmüş.
- …
- Dönüş adlı öyküde diyordu, «İnsan savaşmayı seçmez, savaşmak için doğarmış.» Ya kuşlar?
- …
- Susuyor, susuyorsun hep… İlgini çeker mi: Dante ve arkadaşları Dolce Stil Nouvo’da aşka dinselliği ve kutsal sezgileri yüklemişler. Elimdeki kitap. O söylüyor. Ben değil. Aşkın ilkçağlardaki doğallığı ortaçağlarda kutsal bir yöne doğru kaymış. Rastlamadım o kitapta aşk savaşlarına.
- …
***
Kitap okumamı seversin, dinlemeyi.
***
- Ses ver ne olur, ses… Kızma bana… Benim suçum değildi!..
***
Israrla susuşun…
***
- Görmedim onu! Görmedim! Görmedim! İzin vermezdim. Görseydim. Mutfak penceresinden girmiş. Hep kapalı tutardım oysa. Zarar gelmesindi. Pençelerden. Size. Nasıl da attı. Önce tırnaklarını. Sivri. Demirlere tutunup. Sarsaladı. Kafesle devrilen gümbürtü! Yere. Hemen fırlamayacaktı o da! Açılan kapıdan. Simit de yoktu ve dövüşmeye bir sebep. Neyeydi bu kanat çırpış? Bilmedi miydi patileri düşman diye? «Pisssst, pist!» Avazım çıkmadı. Pençeler demirden. Bırakıp kendini. Karıştı çırpışa. Kanatlardaki. Dindirdi hareketi. Seninkiler çırptıkça, kafeste hâlâ, rüzgârlı bir ses yayıldı. O anda yerden boğuk bir ‹cik›. Çıksa da duyulmadı eşinden. Yitti rüzgârında. Dudaklarımın arasındaki ‹pissst’im. Düğümlendiğinden. Tutulduğundan elim kolum olduğu yerde. Kovamadım ben de pençeleri. Senden kaçtı sonra, korktu: Ne yazık, geciken bir savaş! Nasıl çıktın öyle mermi hızıyla yuvandan! Üstüne doğru pençelerin. Korkusuz. Ötmesi için eşinin. Kaşıtması başını yeniden. Sana. Düğümünü çözmesi kocaman ‹pissst’imin. Nihayet duyulan! Uzaklaşan patilerin sesi. Tıpır tıpır!.. Geride kalan tablo: Mavi sarı tüyleri. Eşinin. Yerde. Kanla karışan. Suçlusu benmişim gibi. Hiç bakmayan bana. Susan çehren. Israrla devam eden. Susamayan ‹pisst’lerim!
***
Aşk savaşına şahit olduğum o gün.
‹Kolibri› dedim sana.
- Yorum yazmak için giriş yapın ya da kayıt olun