kırıktan mı sözlükten mi? - ulaş nikbay

Vedat Kamer tarafından Per, 14/09/2006 - 13:01 tarihinde gönderildi

Şiirin Yunanca karşılığı olan ‘poiesis’ yaratma anlamına gelmektedir. Öyleyse şiir eylemdir. Çünkü şair ‘verili dünya’yaSınırları çizilmiş, biçimlendirilmiş, hazır bulunmuş karşı kendi tavrını geliştirerek, yaratma eyleminin doruklarında gezinir. Şiir özünde «sokağın tavanı kadar«Mazlum Çimen’in bir dizesi özgürlüğü taşıdığından kalıplara uymaz. Şairin kalıplara uymak gibi bir sorunu da yoktur. Öyleyse şiirin tüm kalıpları, ayrımları aşan özgün bir duruşu olmalıdır. Peki bu özgün duruş nasıl yakalanır?
Platon «Şair kanatlı ve kutsaldır; esinlenmeden, kendinden geçmeden ve aklını yitirmeden yaratamaz»der. Sorumuzun cevabını burada buluyoruz. Benim zaman kırığı olarak ifade etmeye çalışacağım olgu da budur. Başta bahsettiğimiz yaratıcılığın doruklarına ancak o kırıkta ulaşılır. Zaman kırıldığında, kırık şairini içine alır ve şair orada şiirini düşürür. Kırıkta kaldığı süre şiirin uzunluğunu belirler. Kimi zaman tek sözcük, kimi zaman tek dize, kimi zaman birkaç dize, kimi zaman uzun bir şiir… Burada tek bir kırıktan söz etmiyoruz. Her şiirin ayrı bir kırığı vardır. Bu demek değildir ki, bir kırığa tekrar düşülmez. O şiirin kırığına bir kez daha düşüldüğünde şiiri devam ettiren yeni dizeler gelebilir. Şiirin tamamlanması kırığından çıkıldığı anlamına gelir. Şair bunu bilmez, hisseder. Peki neden kırık vardır? Neden ‘zaman’, şairi şiirini kırıkta yaratma eylemine çağırır? Fazlasıyla gizem… Bunu çözebilmiş değiliz.
Konuyu günümüz şiirinde sorun olarak gördüğüm ‘kırıksız’ şiirlere bağlamadan önce, bu yönelime neden olan bir olguyu açıklamak gerekiyor. Duranty’nin tanımlamasına göre gerçekçilik; «yaşanan dönemin, toplumsal ortamın içten, tam olarak yansıtılmasından yanadır; çünkü bu doğrultu, sağduyuya, düşünsel gereksinimlere ve halkın ilgisine uygun düşer ve her türlü yalandan, aldatmacadan uzaktır.» Diğer yandan, 1924’te Andre Breton tarafından yayınlanan Gerçeküstücülük Bildirgesi’ndeManifesto du surrealisme; «bir başka biçimde düşünmenin gerçek işleyişini ortaya koymaya yarayan salt ruhsal özdevinim, aklın her türlü denetimi dışında, her türlü estetik ya da ahlaki kaygıdan sıyrılarak, kendini düşüncenin akışına kaptırma» olarak gerçeküstücülük akımı ifadesini bulmuştur.
Gerçeküstücü olmayan şairlerin ‘şiir’lerinde de gerçeküstücü öğelere rastlanabilir. Garip ve İkinci Yeni hareketlerinde de gerçeküstücü olmamalarına rağmen, gerçeküstücü öğeler içeren dizelere rastlarız. Orhan Veli’nin «Bir de rakı şişesinde balık olsam!» dizesi bu duruma en güzel örneklerden biridir. Gerçeküstücülük şaire verimli ve geniş bir alan sunar. Orada aklın zincirleri kırılmıştır. Yoktan yaratma eylemi bütün ihtişamıyla kırıkta beklemektedir. Peki öyleyse eleştireceğimiz konu nedir?
Günümüz şiirindeki temel yönelim gerçeküstücülük adına anlamı silmektir. Hatta anlamın silinmesi için uğraş vermektir. İşte bu noktada karşımıza ‘kırık’ yoksunu şiirler çıkıyor. Çünkü şair, temel amacını önceden saptamış ve adeta işini profesyonelleştirmiştir. Şiir yazmak adına gazetelerden, dergilerden, hatta sözlüklerden sözcükler toplamaktadır. Not alınan bu sözcüklerin günlük dilde pek kullanılmayan, anlaşılmayan sözcükler olması istenmektedir. Çünkü anlam düşmandır. Anlaşılmayan sözcüklerle anlamsız şiirler yazılacaktır. Böylece anlam silinecek, düşman yok edilecektir. Toplum zaten şiire uzaktır. Dolayısıyla ortada sorun da yoktur. Oysa sorgulanması gereken ‘toplumun mu şiire uzak durduğu, yoksa günümüz şiirinin mi topluma uzak durduğudur’.
‘Toplum zaten şiir okumaz’ görüşünden yola çıkılarak, ‘anlam’dan sıyrılmayı hedefleyen şiir nerede duruyor? Aklın zincirlerinin kırıldığı yer olduğundan, soyutu yadsımamak gerekir. Çünkü imgeler deryası şiiri orada doğurabilir. Anlamdan ister istemez uzaklaşılabilir.. Ama ya bilinçli ve sürekli bir anlamdan kurtulma savaşı varsa? Bu önceden hedefler koyup şiir yazmaktır. Şiir söylemek değildir.
Aslolan kırıktır! Onun getirecekleridir. Sözcükleri de kırık getirecektir. Sözcük toplamacılık ile ancak duygu yoksunu şiirler ortaya çıkar. Çünkü derinden hissedilmemiş, kâğıt üstünde farklı zamanlarda not edilen sözcüklerden oluşmuştur bu şiirler.

Şiirin okur içinde bile elitleşmesinde eleştirdiğim anlayışların suçu yok mudur? Biraz düşünelim!