ilan açan ağaçlar sokağı - haldun akçakoca

Vedat Kamer tarafından Cu, 09/02/2007 - 02:35 tarihinde gönderildi

güzel bir Ankara gününe ve O ağaca…

Üç beş cılız ağacın olduğu sokaklarda dahi, baharın geldiği hissediliyordu. Kentte tek renk değiştirebilen varlıklar olan ağaçlar, işveli sürgünler vererek baharın renklerini donanmaya başlamışlardı. Saçtıkları kokular, egzoz dumanlarına rağmen, ılık meltemlerin yardımı ile baş döndürücü olmayı başarıyorlardı.

Deoksidasyona uğrayan ağaçların olduğu sokakta ise durum biraz farklıydı. Kentin, araba girişinin yasaklanarak yayalara ayrılmış olan bu sokağında ağaçlar, bırakın çiçek açmayı, sürgün dahi vermemişlerdi.

Ders vermek isteyen bir öğrenci veya köpeği ya da bir yakını kaybolmuş birisi için, gazetelere ilan vermenin pahalıya mal olduğu bilinen bir durum. Bu yüzden, günde binlerce insanın yürüyerek geçip gittiği bu sokaktaki ağaçlar, arayan, isteyen, soran, duyuran, ilan eden her kesimden kentli için çok uygun bir ilan panosu yerine geçiyordu. Bu sokaktaki ağaçlara her tür ilan asılıyordu: Son ütücü aranıyor; üniversite son sınıf fizik öğrencisinden garantili üniversiteye hazırlık dersleri ve altında telefon numaraları (kopartılıp alınması için kâğıdın alt tarafına dik olarak yan yana yazılarak araları kesilmiş ve telefon numarası kartviziti haline getirilmiş olarak); Küba’da direnişin otuzuncu yılı kutlama etkinlikleri; falanca sokakta bir oda bir salon bekâra verilir; akşam sekizden sonra çalışacak anketörler aranıyor; alternatif rock grubunun konseri; doktordan satılık 1999 model kelepir otomobil; sınırsız içkinin olduğu grunge müzik partisi; üç yaşındaki terrier cinsi kahverengi tüylü, uzun sarkık kulaklı, kırmızı deri tasmalı dünya tatlısı yavru aranıyor; alt sokakta yeni açılan ve çok ucuz perma-saç kesim tarifeleri uygulayan bir kuaför; kahrolsun emperyalizm yaşasın devrim; yeni doğan tekirler yuva arıyor; ikinci el bilgisayarlarınız yerinden uygun fiyata alınır ve satılır… türünden kentte olup biten her şeye dair ilanlar. Bu ilanlar genelde, tel zımbaların alt destek ayakları yüz seksen derece açılıp, kâğıdı ağacın yumuşak yüzeyine, köşelerinden zımbalamak suretiyle tutturulmuş olurdu.

Bazen, ağaçtaki ilanı asmış olan firmaya rakip başka bir firmanın elemanının veya kendi ilanını asmak isteyen birisinin sökmesi sonucu; bazen, ağaçlara asılmış beyaz kâğıt parçalarından sırf hoşlanmadığı için, ne olduğuna bile bakmadan sinirli bir zevk ifadesi ile yürüdüğü güzergâh boyunca onları teker teker kopartan birisinin sayesinde; ya da akşam çöpçüleri veya sokakta dükkânı bulunan bir esnafın, dükkânın önündeki ağaçta asılı ilanın, kendi vitrinindeki ‹günlük taze süt bulunur› ilanının okunmasını engeller düşüncesi ile kopartması gibi çeşitli nedenlerden dolayı ilanlar sürekli yenilenirdi.

Bazen de, zaman içinde yağmurdan yumuşayan kâğıt ilanlar kendilerini zımbaların tutsaklığından kurtarıp, kimi rüzgârla savrularak özgürlüğünü ilan eder, kimi de düşerek ağacın hemen dibindeki çöplerin arasına karışırdı. Sokakta, belediyenin bildirimi doğrultusunda, çöpler akşam sekizden sonra mavi naylon poşetler içinde dışarı bırakılırdı. Çöpler genelde, ‹sokağın ortasına koymaktansa bir kenara koyalım› gibi basit bir psikolojik refleksten dolayı ağaçların altına bırakılırdı.

Bu yıl baharda ne olduysa oldu. Akla en yatkın geleni, olayı inceleyen bilim adamlarından bir grubunun açıklaması oldu. Onlara göre olay, ağaçların dibine konan çöplerin delik naylon poşetlerinden sızan organik çöp sularının, ağaçlara zımbalanan mürekkepli ilan kâğıtlarının ağacın yüzeyinde yarattığı etki ile birleşmesi ve (genelde ilanlar koptuktan sonra ağaçta onlarcasının kaldığı) tel zımbaların da katalizör etkisi görmesi sonucunda ortaya çıkan bir tür kimyasal ve de fiziksel reaksiyondan ibaretti. Deoksidasyon diye adlandırdıkları bu etki yüzünden bu sene, ağaçlar çiçek açacaklarına çeşitli konularda ilanlar açmaya başladılar.

Güneşin varlığını biraz daha uzun süre hissettirmeye başladığı baharın ilk günlerinde diğer sokaklar baharın renklerine boyanmışken, henüz kimse o sokaktaki ağaçların çicek açmadığını fark etmemişti, ta ki bir sabah ağaçlar dallarının ucundan sarkan siyah beyaz tomurcuklar açana dek. Aradan birkaç gün geçince, ağaçlar dallarının ucunda pıtrak gibi açan siyah siyah harfler ve beyaz sayfalardan oluşan ilanlar açmaya başladılar. Bir hafta içinde ise olgunlaşıp yazıları büyüyen, kalınlaşıp dolgunlaşarak, ağacın türüne göre kimi kocaman bir A3, kimi ise yaklaşık bir A4 boyutlarında kalan ilanlar, gazetelerin seri ilanlar sayfasındakilerden daha çok sayıya ulaştılar. Artık kentte yaşayanlar, her sabah taze taze açan bu ilanları takip edebilmek için sabahın erken saatlerinden itibaren sokağa akın etmeye başladılar.

Eskisinden çok insanın uğramaya başladığı bir sokak haline gelen, ilan açan ağaçlar sokağındaki, kafe ve yiyecek içecek satan yerlerle, iki üç kitapçının sahipleri, her ne kadar çiçek yerine ilan açan ağaçların oluşturduğu - alışık olmadıkları - bu siyah beyaz bahar görüntüsünü garipsemiş olsalar da, gece gündüz dolup taşmaya başlayan dükkânları sayesinde durumu benimsemekte hiç gecikmediler.

Sokakta ana caddeden girişte üçüncü apartmanın ikinci katında, her nasıl olduysa oturmaya devam eden emekli bir öğretmen ise, belediyenin fen işleri dairesine, koca koca ilan açan ağaçların zaten öğleden sonra azıcık görebildiği güneşi kapattıkları gerekçesi ile şikâyette bulundu. Sokağın diğer tarafında ise, yeni açılmış olan bir simit fırını, gece geç saatlerde topladığı ilanları ertesi gün, hem fırını tutuşturmak hem de sattığı simitleri sarmak için kullanmaya başlaması ile, fazladan kâğıt masrafından kurtulduğu için durumdan memnun olanlardandı. Durumdan şikâyetçi olanların başında, insanların kopartıp okuduktan sonra yerlere atıverdiği ilanların oluşturdukları ilan istiflerini sürekli temizlemek zorunda kalan çöpçülerden sonra, sokağa akşam sekizden sonra arabalarını park edip ertesi gün arabalarını, gece çıkan ufak bir esinti sayesinde siyah beyaz bir örtü ile kaplanmış bulan araba sahipleri geliyordu.

Sokak sadece, artık gazete almak yerine ilanlara bakmaya gelen binlerce insanla dolup taşmıyordu. Onların dışında, olayı incelemek için kentteki bilim akademisinden ve çevre illerdeki üniversitelerden gelen onlarca bilim adamı ve asistanları ile olayın gelişimini takip etmekle görevli gazeteci ve televizyoncular (ilan açan ağaçlar sokağında sürekli ekip bulundurabilmek için çoğu gazete ve televizyon kanalı, Köşk, Başbakanlık ve Meclis’teki ekip sayılarını azaltmak durumunda kalmışlardı) sokağa neredeyse yerleşmişlerdi. Arka yüzleri boş olan ilanları defter yapıp kullanmak için toplayan üniversite öğrencileri, ilanlara bakmak için gelenlerle sürtüşmeler yaşıyorlarsa da, baharın iyi gitmesinin de etkisi ile koparılan bir ilanın yerine yenisinin çıkması oldukça kısa süre aldığı için herkese yetecek kadar ilan bulunuyordu. Bunların dışında, şehirdeki birkaç turistik ve tarihi sayılabilecek yeri ziyaret ettikten sonra, tur rehberleri tarafından, ilan açan ağaçları seyrederek sokağın açık hava kahvelerinde birer yorgunluk kahvesi içmek üzere getirilen turist grupları da, sokağın sürekli müdavimleri arasında yerlerini almışlardı. Sokakta en kalıcı olanlarsa, ağaçlar sayesinde doğan birçok iş imkânını değerlendirmek üzere burayı mesken tutan çeşit çeşit seyyar satıcıydı.

Ağaçlara tırmanarak, ilanlar arasında ilginç tropik meyveler arasındaymışçasına pozlar vererek fotoğraflar çektiren Japon turistlerden bazılarının ağaçtan inmeyi becerememesi, bazılarının ise kestirmeden inivermesi gibi tatsız durumlar oluşmaya başlayınca, sokağın girişinde bekleyen canlı yayın araçlarının yanında iki ambulans ve bir itfaiye aracı da sürekli nöbet tutmaya başladı.

Bu arada kentte, gazetelerin ilan sayfalarına kimse ilan vermez, dolayısı ile de insanlar hemen hemen hiç gazete almaz olmuştu. Satışları düşen gazeteler ilk iş olarak ilan servislerinde çalışanları işten çıkarmayı uygun görünce, sokak, kendilerini ağaçlara zincirleyerek protesto eylemine başlayan işsiz ilan gazetecilerinin de yerlerini alması ile daha da ilginç bir hal aldı.

İşsiz kalan gazetecilere rağmen sokak pek çok işsize yepyeni ve yaratıcı iş imkânları açmıştı. Ağaçlarda asılı ilanlara erişmeyi ve ilan toplamayı kolaylaştırmak için ‹gelberi› diye adlandırdıkları ve ucunda bir çengel bulunan sopalar satan adamlar, ağaçlara tırmanarak ilanları okumak isteyenler için sıpa diye adlandırdıkları üç ayaklı seyyar merdivenler kiralayanlar, turistler için polaroid fotoğraf çekenler, ‹Ağaçlı Sokak Hatırası› yazılı bir bez parçasını gerdikleri iki ağacın arasında hatıra fotoğrafı çekenler, ilanları sabah erken saatte gelip toplayarak, türlerine göre tasnif edip ‹en taze ilanlar burda› diye bağırarak satanlar, ilanları çeşitli origami yöntemleri ile katlayarak veya üzerlerine çeşitli resimler yaparak satma çabası içinde olan sanatçılar, ahşap-metal çerçevelere koydukları ilanları anı eşyası olarak satanlar, meraklı turistlere rehberlik ve tercümanlık yapma gayreti içinde sürekli ortalıkta bağırarak dolanan öğrenciler, ilanları çoğaltmak için dolaşan seyyar fotokopiciler, ilanları koymak için renkli plastik dosyalar satanlar ve tabii ki bilumum yiyecek, içecek satan seyyar satıcıları ile sokak, kentin en faal ticaret sokağı haline geldi.

Buna mukabil, sokaktaki yaşam da bir o kadar zorlaştı. Seyyar satıcıların canhıraş çığlıkları, eylemci işsiz gazetecilerin sesleri kısılana kadar attıkları sloganlara, kafelerden yayılan her biri diğerinden daha yüksek volümlü müzik sesleri, ağaçlardan düşenleri toplayıp hastanelere taşıyan ambulans sirenlerine karışırken, sokak bir karnaval cümbüşünü andırıyordu.

Aynı günlerde sokakta bulunan apartmanlardaki daire kiraları ikiye katlandı. Bazı girişimciler, özellikle ikinci ve üçüncü katlardaki daireleri kiralayarak, sokakta bulunanların kolay erişemeyeceği ve tırmanamayacağı üst kısımlarda açan ilanları, dairelerin pencerelerinden kolayca toplayarak sattıkları ilan büroları açmaya başladılar.

Bir sabah ise sokağa gelenler, sokağın diğer sokakla kesiştiği ve bir heykelin yer aldığı girişinde, en yaşlı ve büyük ağaçlardan oluşan bir grup ağacın, kalın zincirlerle çevrelenmiş olduğunu gördüler. Ağaçların etrafında siyah gözlüklü adamlar bekliyordu. İki ağaç arasına kocaman harflerle, ‹İmalattan halka, Topla Dağıt Müessesesi, her daim en taze ilanlarla hizmetinizdedir› yazılı bir tabela ve iki tane masa konulmuştu. Sokaktaki karmaşaya müdahale edebilmek için bölgedeki mevcut ekiplerini iki katına çıkardığı halde yine de her şeye yetişmekte zorlanan zabıta hemen bu olaya müdahale etti. Ancak Topla Dağıt Müessesesi’nin kurucusu olduğu anlaşılan iri kıyım, siyah gözlüklülerin en şişmanı olan adamın, kanunlarda ve zabıta yönetmeliklerinde yaptığı işin kanunlara aykırı olduğunu gösteren herhangi bir madde olmadığını, ayrıca yer için belediyeye hava parası yatırdığını ve satış karşılığında fiş de verdiğini iddia etmesi üzerine kafaları karışan zabıta ekipleri, amirlerini çağırdılar. Seyyar satıcılara karşı verdiği amansız mücadele ile ünlü zabıta amirinin gelmesi de olayı çözmeye yetmedi. Ancak uzun tartışmalardan sonra, ağaçların etrafına gerilen ve kamu malı olan heykeli de kapsayan zincirlerin kaldırılması konusunda uzlaşma sağlandı ve firma faaliyetlerine devam etti.

Bundan birkaç gün sonra bir sabah, sokağın emektar değnekçisi, sokaktaki apartmanlardan birisinin arka bahçesinde kaldığı müştemilattan çıkıp sokağın ana cadde ile kesiştiği taraftaki kulübesine doğru yürürken, başını kaldırınca gördüğü manzara karşısında donakaldı. Yan yana ikişer sıra halinde dizilmiş duran altı tane ağaç çırılçıplak ve dalsız kalmıştı. Halbuki gece boyunca hiç ses duymamıştı. Ağaçların ilan veren verimli dalları kesilmişti. Kısa sürede olay yerine gelen polis, ne ipucu oluşturabilecek herhangi bir delil bulabildi, ne de bir görgü tanığı. Olay yerinde incelemelerde bulunduktan sonra, gazetecilere demeç veren Vali ise, kentin bacasız sanayisi turizmin biricik gözdesi, işsiz ve fakir yurttaşların dertlerine yegâne çare olan ilan ağaçlarına kastedenlerin en kısa sürede bulunacağını, faillerinin yakalanarak adalete teslim edileceğini ve ağaçların talaşları ile ilanların harflerinin yerde kalmayacağını söyledi. O gün polis sokakta eylem yapan protestocu işsiz gazetecilere hiç göz açtırmadı.

İçinde kocaman renkli fotoğraflardan başka sadece ilanlar bulunan ve ülkenin en çok ilan alan gazetelerinden biri, ilan açan ağaçlar yüzünden ilan alamadığı için kısa süre önce batmıştı. Ağaçların budanmasını batan gazetenin işsiz kalan yayın yönetmeninin ve başyazarının üstüne atmaya kalkanlar olduysa da polis, evlerinde yaptığı aramalarda, bir testere, ilan parçası ya da elbiselere bulaşmış biraz talaş dahi olsa, bu iddiaları ispatlayacak herhangi bir delile ulaşamadı.

İlan açan ağaçlar kamusal alanda olmalarına rağmen, sokaktaki apartman yöneticilerinden en hırslı üç tanesi bir araya gelerek, ağaçların kendi apartmanlarının sınırları içinde kaldıkları gerekçesiyle, ilanlar üzerinde ihtiyati tedbir kararı alınması istemiyle mahkemeye başvurdular. Ancak mahkeme söz konusu ilanların, yayalaştırılmış, kamusal kullanıma açık bir sokakta açması nedeni ile, bir tür meyve sayılabilecek olan ilanların Park ve Bahçeler Müdürlüğü’nün tasarrufunda olduğuna karar verdi. Bunun üzerine, merkezi hükümetten aradığı desteği bulamadığı için bir türlü bütçesini denkleştiremeyen belediyenin Park ve Bahçeler Müdürlüğü de, tıpkı parklardaki dut ağaçlarındaki dutların toplanması için yaptığı gibi, söz konusu ilanların toplanıp satılması için ihale açtı.

Şimdiye kadar halkın ücretsiz yararlanmakta olduğu ilanların özelleştirilerek firmalara kiralanması üzerine, başta Tüketici Haklarını Koruma Derneği olmak üzere çeşitli sivil toplum kuruluşları ihaleleri protesto etmek için sokakta eylemlere başladılar. İşsiz kalan gazetecilerin de katılımı ile büyüyen eylemlerde, ‹İlanlar halkındır, halkın kalacak›, ‹Kahrolsun emperyalizm›, ‹İlanları kimseye peşkeş çektirtmeyiz›, ‹İlanlar bizimdir›, ‹Doğanın nimeti ücretsiz olmalıdır›, ‹Tüysüz yetimin hakkını yedirmeyiz› türünde sloganlar atıldı. Tüketici Haklarını Koruma Derneği’nin, tüketiciyi bilinçlendirme savaşımının doğal bir bileşeni olarak gördüğü ilan kullanıcılarının hakları da, sokakta kurulan danışma masalarında halka anlatılmaya başlandı.

Tabii mahkeme kararını, daha önce mahkeme kararı ile trafiğe kapatılmış olan köprülü kavşaklarda olduğu gibi tavizsiz ve eksiksiz uygulayan polis teşkilatı, sokakta tedbirler almakta gecikmedi. İhaleyi kazanan firmaların da güvenlik talebi üzerine, bir gece içerisinde, belediye ekipleri tarafından sokağın giriş çıkışlarına, kimsenin tırmanmaya cesaret dahi edemeyeceği yükseklikte duvarlar örüldü. Duvarların tam ortasında bırakılan kapı boşluklarına ise güvenlik turnikeleri konuldu. Ertesi gün sokaktaki ilanlara bakmaya gelenler, protestocu işsiz gazetecilerle sivil toplum kuruluşları temsilcileri, sokakta çalışan seyyar satıcılar, tercümanlar, öğrenciler ve sanatçılarla dükkân sahipleri koskoca bir duvarla burun buruna geldiler. Tabii ilan bakmaya gelenlerle dükkân sahipleri dışındaki grupların hiçbiri sokağa sokulmadı.

Duvarlar yüzünden neredeyse yatay bir kuyu halini alan sokak, ilanların ücret karşılığında satılır hale gelmesi ve sokağa giriş çıkışların zorlaşması yüzünden, eski canlılığını önemli derecede yitirdi. Bir süre sonra satışların istedikleri düzeyde gerçekleşmediği bahanesi ile firmalar, duvarların girişlerine birer de bilet gişesi koyarak sokağa girişi ücretli hale getirdiler.

Sokağa giriş çıkışların ücretli hale gelmesi, beklenin aksine satışları daha da düşürdüğü gibi protestocu grupların da genişlemesine yol açtı. İçeri giremedikleri için duvarların önünde protestolarına devam eden gruplar, hem diğer sokaklardaki yaya ve araç trafiğini engeller hale geldiler, hem de sokağa giriş çıkışı güçleştirmeye başladılar. Çeşitli sivil toplum kuruluşları yaptıkları ortak basın açıklamasında, örülen duvarı Berlin Duvarı’na benzeterek, duvarın sadece sokağı kapatmak için değil ama düşünce özgürlüğüne de set çekmek üzere örüldüğünü söylediler ve duvarın, kentli haklarını engellediği gerekçesi ile yıkılması için dava açıldı. Bunlardan başka Yeşili Koruma Derneği de, duvarın ağaçların ihtiyacı olan güneşi engelleyerek yeşile (?) zarar verdiği gerekçesi ile ayrı bir dava açtı.

İlanlara bakan insan sayısındaki ciddi azalma, etkisini kentteki ekonomik ve sosyal hayatta da gösterdi. İkinci el araba ve çeşitli kullanılmış eşyaların satışları bir anda düşerken, kimse düzenlediği etkinliği, partiyi ya da açtığı dükkânı duyuramadığı için kentin diğer sokaklarındaki hayat da bir anda canlılığını yitirdi. Borsa hızla düşerken, işadamları dernekleri, merkezi hükümetin duruma müdahale etmesi yolunda çağrılar yapmaya başladılar. Televizyonlarda ve gazetelerde ekonomi yorumcuları, ilan sokağındaki durgunluğun ülkenin ekonomisini nasıl etkileyeceği üzerine bahislere giriştiler. Birçoğu, yaşanan krizin ancak diğer ülkelerden borç para isteyerek aşılabileceği üzerinde hemfikirdi.

Park etmiş arabaları, ilan asılı ağaçları ve kafeleri ile kendi halinde bir yaya sokağı iken, bir anda tüm bahar boyunca sürecek bir tantananın odağı haline gelerek, ülkenin gündemine oturmuş olan zavallı sokak, kendini diğer sokak ve caddelerden ayıran duvarlar yüzünden tam olarak yalnızlığa gömülmüştü.

Tüm bu gürültü patırtı içinde ise mevsim ilerlemeyi sürdürmüş, yaz iyiden iyiye kendini hissettirir olmuştu. Mevsimler ilerledikçe güneş ışınlarının daha da dikleşerek yakıcı hale geleceğini ve ağaçların meyve verme zamanının da böylece sona ereceğini unutmuş bulunan kent, bir sabah, ağaçların tüm ilanlarını dökmüş ve yaprakları ile kalakalmış çıplak görüntüsü ile sarsıldı.

İlan vermeyi bırakan ağaçlar, bunu hesaplayamamış olan şirketlerden bir kısmının iflasına yol açtı. Daha büyük olan gruplarsa, yaptıkları fizibilite çalışmalarına dayanarak, baharı beklemenin ve bir yıllık işletme masrafının yeterince kârlı olmadığını açıklayarak ağaçlardan ilan toplama ve satışı işinden çekildiler, turnike ve gişelerini alıp sokağı terk ettiler.

Duvarları ile baş başa kalan sokak artık eski olağan yaşantısına kavuşmuş, dolayısı ile diğer sokaklar canlanmaya ve borsa da yükselme sinyalleri vermeye başlamıştı.

Sokak artık diğerleri gibi insanların gelip geçtiği, ağaçların gölgesinde açık hava kahvelerinde oturduğu, ağaçlara çeşitli ilanlar astığı kendi halinde bir yaya sokağı olmuştu.

Hem ilan ihalesi işinden oldukça kârlı çıkmış olan belediye de, sokağın girişlerini kapatan duvarların yıkılarak yerine havuzlarla bir de ‹ilan heykeli› yapılacağını açıklamıştı.