abbas - m.met altun

Vedat Kamer tarafından Cu, 09/02/2007 - 23:26 tarihinde gönderildi

Dert suyla büyür mü Abbas
Dert!
Ot değil, mantar değil, gül değil
Çınar değil Abbas

Büyür mü çocuk hüzünle
Hüzün!
Sevinç değil, bilye değil, süt değil
Oyun değil Abbas

Hüzün acı su Abbas
Ateş susar, kül kusar
Abbas ah Abbas
Su susar, çocuk susar
Savaş değil

Susa susa Abbas
Dicle çoşsun, Aras aksın
Gitsin Abbas
Sen burda kana kana böyle
Susa Abbas

mavi - gökçe polatoğlu

Vedat Kamer tarafından Cu, 09/02/2007 - 23:23 tarihinde gönderildi

benimle kal. boylu boyunca uzanalım günebakanlar içinde. bakalım. gökyüzünün mavi adı. doğru şarkıları dinlediğimiz sürece hiç sorunumuz olmayacak biliyorum.

gitmemiz gereken yollar mı var? duymuyorum. konuşmayacağım da bundan sonra. kelimeler, kelimeler. hepsi sağa sola dağılmış. toplamayacağım. burada böylece oturmam lazım. söyleyecek hiçbir şeyim yok! bir yerden sonra yaşam bitiyor. bugün tesadüfen bittiği yeri buldum. görmemeye çalışıyorum. sadece güneşe dönüyorum. görmemem gereken bir memlekette gözümü alan ışığa doğru. hayata bazen yeniden inanıyorum. ezberlediğim romantik şarkıları hatırlıyorum. yavaşça mırıldanabilirim sana.

bahar şarkıları - arzu çur

Vedat Kamer tarafından Cu, 09/02/2007 - 23:19 tarihinde gönderildi

1. Âşık Kadının Bahar Şarkısı

Şiir yazmak için iyi bir gün
sigara nazikçe duman salıyor
ben ısınmış bir taş gibi
halimden memnun
kök salıyorum bulunduğum yere

Dışarıdan gelen çocuk sesleri
bakkalda takılan yeniyetme delikanlıların
taze gülüşlerine karışırken
sevgilim uyuyor
duruyor tepede güneş

Sıcak bir bahar bu gelen, renginden belli
belli kuşların kanadına konan ışıktan
balonlardan, uçurtmalardan
kızların kısalan eteklerinden belli
erkeklerin çapkın bakışlarından

ınvece - oylun pirolli

Vedat Kamer tarafından Cu, 09/02/2007 - 23:16 tarihinde gönderildi

Güvensiz yanlar var bana seslenişinde
Beni başka isimlerle doldurur sesin
Çoğalmama azalır gibi sevinişin
Gelmez olur seviştikçe yüreğime

Kuytularımda doladığın zincirlerle
Bir sevmek; senden, Sensizlik kadar büyük
Kendini yer gibi bir kurt açlıktan
Biliyorum ki bıçaklanacağım sana durduğum yerde

Günleri karartmam
Sen ağlayasın diyedir.
Kadarlığında giderir her hüzün kendini
Kalmak, burdan seslenebilir şimdi Aşk’a
Martı çığırt-kanlığında Sen’ler
artık başka suskun sevilir

Bende her acının mutlu bir nedeni vardır oysa

yiten adam - baran esmer

Vedat Kamer tarafından Cu, 09/02/2007 - 23:13 tarihinde gönderildi

Adı çıkmış çocuğun, ağlıyor cümbüş!
Bir orada haylaz,
bir burada mahpus.
Yoksa kahrımıza müebbet mi yedi yine?
Sen söyle kadın:
memesinden şefkat çağlayan ak.

Babaların kırdığı dala biniyor bak!
Avuçlarından yakalandı şehri,
şimdi yürüyor, yollar açık.
Sağdan gidenler sağa sapsın,
soldakiler utangaçtır, tanıdık.

tonio kröger ve sanatçının konumu - zafer yalçınpınar

Vedat Kamer tarafından Cu, 09/02/2007 - 22:53 tarihinde gönderildi

1929 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen Alman yazar Thomas Mann, 1903 yılında yazdığı «Tonio Kröger» adlı «Novella»sında sanatçının yaşadığı çevredeki konumunu ve toplumdaki yerini sorgulamaktadır. Yazar, eserin genelinde bu sorgulamayı ya da hesaplaşmayı sürdürürken, sanatla uğraşan insanın temel özelliklerini, bunalımlarını, çelişkilerini, kendi yapısı hakkındaki arayışlarını ve bu arayışlar sonucunda elde ettiği bulguları içtenlikli bir dille okura sunmuştur.
Thomas Mann, insanın sanata olan eğiliminin, olaylar ile diğer insanlar karşısındaki konumunun bir varoluş sorunu olduğunu düşünmektedir. Sanatçı, doğumundan itibaren diğer insanlardan farklı duygulanımları yaşamak üzere var olmuştur; eğer sanatçılar için bir «oluşum süreci» söz konusuysa, bu da varoluşunda gizlenen acı verici ayrıcalıkları fark etmesinin sürecidir. Thomas Mann, eserinde Tonio Kröger’in çocukluğundan ve olgunluk döneminden bazı sahneleri işlerken bahsettiğim farkına varma ya da sorgulama sürecini vurgulamış, Tonio Kröger’in diğer insanlarla ve içinde bulunduğu burjuva çevresiyle olan ilişkilerinde iplerin nasıl gerildiğini, yalnızlığın, ayrıklığın, çatlaklarla dolu sanatçı ruhunun bir insanı nasıl soluksuz bırakabileceğini anlatmak istemiştir.

“tabanımdaki çamur” - sevgi tamgüç

Vedat Kamer tarafından Cu, 09/02/2007 - 22:23 tarihinde gönderildi

«Çok özledim onu.» Yıllardır şiirleriyle tanıdığımız Aziz Kemal Hızıroğlu’nun ilk roman denemesi Tabanımdaki Çamur’un girişi böyle… Ölen kardeşi Aziz Çolak’ın anısına yazılmış; arka kapakta yazarın «yazmasaydım çıldırırdım» dediği bu naif roman denemesi, sevda örgülü.
Romanın başkahramanı Kerim, aylardır görmediği Bahriye’yi görmek ister. Ne var ki Bahriye eski işinden ayrılmış ve kimseye tam adres bırakmamıştır. Kerim’in onu bulmak için harcadığı çabalar sırasında kendi içindeki gel-gitleri, çatışmaları, kırgınlıkları günlüğü aracılığıyla yakalamaya başlarız. Kerim bir yandan Bahriye’yi çok özlerken, öte yandan onun donukluğuna, duyarsızlığına öfkelenir. Aslında öfkesi, Bahriye’nin, isteklerine yanıt vermeyişi ve onda doyum sağlayamamasıdır. Bahriye’ye tavrı hegemonyacıdır. (Bunu ilerki sayfalarda kendisi de itiraf edecektir.) Bahriye’nin paylaşmasını beklerken, kendisi onun gerçeklerine eğilmez. Yalnızca onu suçlar. Âdeta, koparıldığı anneyle yücelttiği kadın arasında bilinçaltında köprü kurmak ister ama istediği sonuca ulaşamayınca iç dünyasında huysuzlaşır, onu aynı anda suçlar ve yüceltir. Gerçeklerden kaçar. Bahriye’yi doğrudan doğruya aramak yerine, önce birlikte gittikleri yerleri dolaşır. Bu kararsızlığı da kendi kendine kızmasına neden olur.

boyalı mendil - m. tahir sakman

Vedat Kamer tarafından Cu, 09/02/2007 - 02:50 tarihinde gönderildi

—gece, içimize doğru uzanan kaldırım gibiydi. ve gece,
alnımızda yeşeren rüzgârlı bıçak yarasıydı—

kimin yazgısıydı bizi kollarında büyüten
ve büyüdükçe yok eden
fikirler inançlar çıngıraklı yılan gibi
yollarımıza döşendikçe
ölümdür sanki hediyesi yaşamın
ve yarınlarımız için
bir mayın gibi patlar ensemizde

hesaplar kitaplar içinde
yönsüz yollar aradık
ateştik sular içinde
suyduk ateşler içinde
o kadar çoktuk o kadar kalabalıktık

bunu yaşamak - mehmet koz

Vedat Kamer tarafından Cu, 09/02/2007 - 02:45 tarihinde gönderildi

Dudağında, ısırdığı sigarası, kalem elinde, bir şeyler yazıyor masada. Gece kim bilir saat kaç. Gece mi, sabah mı? Kısık gözleri kâğıtta, evde yapayalnız, yazı yazmakta, zor durumda. Bu haliyle bile hiç kuvvetli görünmüyor. Öyle ya; tek başına yaşayan, fosur fosur sigara içen, etrafını değil önündeki kâğıdı düşünen biri olmak, hem de gecenin bir yarısı olmak, güçlü bir insanı simgeler çoğunluk. Ama bu öyle değil. Sigarada uzayan kül boynunu büktükçe, kendi direnci de büküyor boynunu. Eridikçe sigara, gücü de eriyor sanki. Ne yazdığı belli değil.

bahara ileti - ayten suvak

Vedat Kamer tarafından Cu, 09/02/2007 - 02:39 tarihinde gönderildi

Nasıl istersen
Önce saçlarını dağıt
Bak nasıl huylandı rüzgâr
Kızıl gölgelerin ucunda
Sen dalgalı Bahar
Tut onu bütün hışmınla
Sonra içerilere sokul
Tel tel durul düş yağmuru
İkiz tepeleri yalayarak
Damla damla sal kestane ağacına
Alevden gölgeleri
O esrik rüzgârdan deli
Dağılmış perçemler bir ışık seli
Ve coşkun bir ırmak yağmura karışan