bir
yaş on dört kocaya varmakta
şafak sökmeden hayatı sökmektir toprakta
ben basmadan
tahıl basar yurduma
yalnızlığımı tırpanlaya tırpanlaya…
iki
(t)üreyen yaşam bitlerini tüketmektir
yorgunluktan kabaran başımda
ben okumayı sökmeden
yaşam söküldü canımda…
üç
ne iğneler battı
hiçbir iplik uymadı mizacıma
daracık bir nahiyeyim gözümün ucunda…
dört
kaç kocaya vardı yemyeşil kızlığım
kaç yaban beylik gördü
üç dönüm tarlanın sapsarı ekinin hırsıyla
karahanoğullarının beyine yaraşırdı
düşüm
hep düştüm…
beş
sıkılmadı anamur portakalı bana
sıkıldım !
çocukluğumun baharında…
ben hayatı (d)alından topladım
bu yüzdendir yanaklarım…
altı
doğruluyordu kırılgan güneş sabahtan
bükülen ömrümün hazanında
güneşe gururumdan bakamadım
çıkılmaz uzlaşmasız karanlıktaydım
bıktım da
gözlerimden ayıkladım….
yedi
baharı bir tek çatlak aynamda gördüm
gözlerime bakınca
ne fayda
söndü feri altmışlık berduşa satılınca…
sekiz
(k)öleyim
yurdumun taşrasında
izansız bir taş kurtuluştur başıma
bu adi zifaf akşamında…
ben çocukluğumu sana biriktirmedim
nefsi aç kör turna…
dokuz
ve sen…
gençliğimi harmanladın
tahıl ambarında baba
ziyanım bir ibretin artığında
çöpe ayrılan yalnızlığın sapında
tutuşturulacağım sonbahar çalkantısında…
on
öğretmen olacaktım
bir kurşun sahipsiz kaldı!
cana…
on bir
suçum toprak anadan doğmakta
yazgım köhne bir ebenin
avuçlarına (b)akmakta
ben hayata toplandım kavgayla
eksildi düşlerim…
suçum doğamamakta maslak kasrında
saray kızı olamadım
osmanlı güzergâhında…
on iki
avrupa yakasına çıkamadım
yakam sevgisizlikten kalamadı bir arada
hayatı doğasından içtim
nemrutun kar suyuyla
“buradan gelme mertliğim
harlanışım yürekten kopma
mücadeleme asıla asıla
tümcül sevdalarla bağlıyım aslıma…”
on üç
hayat benden bağımsız bir söylence
biter mi bu acıyan geceler
biter mi kargınmış zaman söyle…
ömür kapalı tüm iklimlere
kar kalmaz mı pusuda sevdamın üstünde
alnımın yolları çamur
yürümeye kalksam
batıyorum kendi içimde…
çeke çeke bitmedi özün suyu
tulumba ezberimde…
açın sapa berduş yollarımı
kopartın tenimi esir alan yalnızlığı
kavramalıyım uzaklaşan zamanı
“insan kendine ne kadar yakın olabilir ki…”
on dört
yaş yirmi beş
yaşlılıktır köyümde
kalmışlıktır bir tekliğin kelepçesinde
çözün beni de bağlanayım sarp yüreğe…
tutun tahıl kokan kirimi
yazgımın erimini
geçmeden gençliğim yetişeyim düşüme
“hayat benden düşmeden…”
27 aralık 2000
- Yorum yazmak için giriş yapın ya da kayıt olun