bir gün / Sedat Demirkaya
gün batmadan atlar baharı sırtlar
üç günlük ömrünün uykularını taşır eylüle
ne yağmurlar ıslatır beni ne rüzgâr savurur
istemem sarı yaprakların geniz yakan hüznünü
zaman akar avuçlarımdan
tüketir ayrılıkların ömrünü
Korkak Düşler / Zafer Yalçınpınar
Sessizlik… Seyirciler yok. Kaybolmuşlar. Nereye gittiler? Kaçmış olmalılar. Arkamda ufak tıkırtılar duyuyorum. Işık! Bir ışık görüyorum. Yavaş yavaş bana doğru yaklaşan güçsüz bir ışık… Bir mum ışığı… Yaşlı bir adam. Cüppeli. Korkuyorum… Kaçmak istiyorum. Her yerde görünmez engeller var. Kaçamıyorum. Yaşlı adam iyice yaklaştı. Kalbim daha hızlı çarpmaya başlıyor. Artık yaşlı adamla aramızda bir metre kaldı. Gözlerine bakıyorum. Korkutucu değiller. Rahatlıyorum. Birden kendimi güvende hissediyorum. Yaşlı olmasına rağmen gür bir sesle konuşuyor:
- Oyun bitti. Seni almaya geldim.
- Sen kimsin?
- Ölüm…
- Ölüm mü? Olamaz!
- Niye?
- Daha zamanım var sanıyordum…
- Zamanın geldi… Yanlış hesaplamışsın.
- Nasıl olur? Yaşamı anlayamadan, yaşlanamadan…
- Yaşam dediğin beni beklerken harcadığın zamandır.
- Fakat… Sanatım… Yazılarım… Daha yapmam gereken birçok şey var.
- Her şey zaman geçirmek içindir. Evrendeki her şey ve tüm uğraşılar benim varlığımı unutturmak içindir.
- Peki şimdi ne olacak?
- Gerçek ve kalıcı bir şey olacak…
- Nedir o?
- Sonrasızlık…
- Sonrasızlık mı?
Zamana Emanet / Mehmet Koz
Henüz kış bitmemişti ve dışarıda yağmur yağıyordu. Dışarıda… Biz içeride miydik ki? Bir evde değildik… Sahi, arabadaydık. Bu senin araban, beyaz renk, değiştirmişsin. Arabanın park halinde olması da seyir halinde olması da zamanın geçmesini engelleyemiyordu. Mesela bir ara seyir halindeydik ve evet, zaman arabadan da hızlı gidiyordu.
Ellerin bende değil direksiyonda, gözlerin o an bana değil yola bakıyordu. Tabii, araba sürüyorsun, benimle konuşurken böyle olman gerekir; ilgini bana vermeden, bana bakmadan konuşarak. Fakat ilginçtir, sanki her buluşmamızda, konuşmamızda sen sanki araba sürüyorsun gibi kalmış aklımda. Nitekim o gece de öyleydi; (araba) sürüyordun.
Neyse…
Araba durdu. (Zaman aynı, gidiyordu.) Benim inme vaktim, ayrılma vaktim gelmişti. Pardon, ayrılma vaktin. Her zaman ayrılan sendin, unutmuşum bu göğsünü kabartan küçük ve ağır meseleyi. Veda öpücüğünü yanaklarımıza kondururken, kokunu daha iyi hissedebilmek ve aklında bana dair bir koku kalabilmesi için, sana, olması gerektiğinden daha çok yaklaştığım esnada “Öpmenin Aracılığı” isimli bir şiir yazmaya karar vermiştim bile ve ilk sözleri oluşuverdi birinci ve ikinci öpücükler esnasında.
- Gene görüşürüz.
- Tabii.
Henüz kış bitmemişti ve dışarıda yağmur yağıyordu. Dışarıdaydım. Araba hız kazandı ve gitti. Ardından bakınca daha belirgindi; zamanı sürüyorsun sen. Bir aralar ne sık tekrarlardın “Zamana bırakalım her şeyi” diye… Zaman senin elinde ve sürüyorsun onu. (Yani geçmiyor mu?)
Sürmek, tarladan ekin almaktır öbür mevsime. Bu böyle mi “bizim zamanımızda” da acaba?
Bu Zaman Karşı / Kadir Sönmez
“Olmasa da olur binalar”dan her akşam aynı anda çıkar insanlar. Bunun bir “zaman”ı vardır — her şeyin bir zamanı olduğu gibi. Sevmenin, gülmenin, uyumanın, ölmenin… Zamanı dışında yapılan her şey “yanlış”tır bu şehirde. Oysaki özgürlük, “zamansız olmak”tır. Kimse bilmez, bilmek istemez. Ve hiç kimse ayıramaz insanları, “kasap çengellerine asılı etler”den… İşte bu(!) zaman… /Yani özgürlük olmadığında./
“Kasap çengellerine asılı etler.” Yusuf Atılgan (Aylak Adam)
Kırmızı Pazartesi / Turgut Çetin
Zaman ortalıkta dolaşan söylentileri süpürmüyordu
Cinayet halkın dilinde bir intihar edasıyla dolaşıyor
Adam kendini vurmuş, suçu katile atıyordu.
Zaman / Arzu Çur
……………………………………………………..kaydırak. merdiven. uçurtma. saat. maarif. kalem. klavye. kitap. lokma. su. akmayan. akan. duran. harcanan. biriktirilemeyen. uçan. kaçan. kovalanamayan. kayan yıldız. dökülen su. sallanan mendil. gelmeyen telefon. yazının icadı. yazmama kararı. yazsan ne olacak boş vermişliği. bu da benden kalsın gayretkeşliği. mısır. babil. tuş. şammat. keman kaşlar. ahu gözler. buruşuk eller. bir eski plak. cevizli çörek. tahinli pide. karıncalanmış ayaklar. kesik baş. kanlı kavak. çınar. eskişehir. sakanın atı. kalabak suyu. terkos gölü. içmeler. roma. abd. homeros. şiir. eylül. ocak. vesta. tarih. ısırılmış elma. cennet. kaçış. çözülüş. adem. önce. havva:
- Ölüm merak ederim hep
Ölüm bi’ kere ölsene bana
zaman-e / Özge Dirik
bak baba, saklamadığın psikoloji kitapların, nasıl da besledi deliliğimin gizini. yok ettim şizofrenimin işaretlerini; teşhisten terfi. tırnaklarımı yedikçe güvendim kendime. arkadaşlarının yanında avcuma gömdüğüm sekiz tırnak ve saklayamayacağımdan dolayı kemirmediğim ama arzuladığım baş tırnaklarım, hep büyümesi içindi senin özbenliğinin.
bak baba, okula iki yıl erken başlatılmış her çocuk, işsizlikle iki yıl erken tanışır. geceyarısı tartışmalarından peydahladığınız ve bordro kuyruklarında bırakıp kaçtığınız o yarım yamalak devrim, bir başka ifadesidir şimdi, alnımdaki dört çeker çizgilerin.
bak baba, bir anne çocuğunu pembe masallarla uyutuyorsa, çocuğunu uyandırırken her baba, acısı baki hikâyeler bulmak zorundadır. senin bahçende istenmeyen ama biten serseri yeşil, kör bir güzelin avcunda kendini çiçek sanır.
bak baba, o huzurhanede zaman denilen illetten saklansan da, bir saat yakalar mutlaka; tik-tak oyar, çalar, yoğurur içini. Bana armağan ettiğin tek şey, kafatasımın içinde intihar adlı obur müşteriye sunulur, nasıl olsa aşısı bulunmayan, mertliği bozulmayan beyin timurlarım çoktan fethe çıkmışlardır.
Zamansal Cebir / Vedat Kamer
Hani senin inkâr ettiğin bugün ve yarının geçmişle toplamı, ya da tanrının eksiği.
Serüven / Gökçen Göksal
Zaman zaman içinde
Zaman mekân içinde
Zaman dört bir başı mağrur bir hareket içinde
zamanın yandaşıdır fotoğraflar / Özgün Ulusoy
Büyümekten korkup ilkokul sırasında gözyaşlarını bırakan çocuk, şimdi bu dev şehrin karanlık kaldırımlarında yürüyor bir başına: Zamanın varlığı kabul edilebilir…
Yıllar sonra hâlâ ağlaması, çocukluğunda zamana bıraktığı kimi düğümlerin o süregelen inatçı çözülmezliğinden: Zaman koca bir yanılgı olmalıdır…
Sokakta eski bir kadın ve yeni bir baston görüyor. Kadın defalarca sevişmiş gençliğinde, tam da bastonun kesilip çıkarıldığı ağacın gölgesinde: Zaman trajik, zaman komik, zaman anlaşılmazdır…
Koşuyor. Kaçmak istiyor her yanını kuşatmış, kaçınılmaz devinimden. Binlerce fotoğraf çekiyor, binlerce ağlıyor. Çok sonra kenarları sararmış yırtık fotoğraflar, o büyümek istemeyen çocuğun eskimiş ellerinden titriyor: Zaman yandaşıdır tüm fotoğrafların…
Zamana Ağıt / Fatih Özcan
Üşüyorum
Tipitip sakızı kokulu oyunlarım
Leblebi tozlu öksürüğüm
Geldikçe aklıma
İki teli kırık sesim
Kalın cam çerçeve
Muşabakları arsızca sallanan ahşap ev
Yetmiyor uçurtmamı uçurtmaya
Toprak sokaklar
Siyah, çamurlu çarıklarım
Uyurken uzak uçurumlarda
Uykularım kaçıyor
tutunduğum soluk benizli çocukluk ellerim
girdikçe rüyalarıma
Siyahtan beyaza çalan saçları rüzgârın
Kurak coğrafyalarda kaybolan mektupların
Ağır kokusu sindikçe konuşmalara
Kan revan akıyor tiktaklar saatten zamana
- Yorum yazmak için giriş yapın ya da kayıt olun