yine yağmurlar geçiyor çocukların omzundan
yine kuşlar ve kısa baharlar
boz bir grinin yaşını alarak ahşap evlerden
ve kuru topraklardan açlık gibi
yaşımda gün var gözlerini unutan zaman
gecenin sesinde trenler otobüsler
ve ağır kokular sanki yıl geçiyor gözden göze
en az kaç yıl kaç mevsimle büyür ya da küçülür
sözcüklerle dilimiz tavan aralarında
paslı fotoğraflarda dalgın ve uykulu saatler durur
pazarlardan pazara
hangi dağ aldatmış başındaki dumanı
hangi sis unutmuş taşların sesini
hangi kent türkü söylemiş sokaklarına
sokaklar hangi çocuklarla göçmüş kuşların toprağına
zaman dimdik duruyor pencerelerde
yolunu aça aça yoruluyor kapılar
saçlarım uzuyor su oluyor makasların sesine
yaşımda gün var aklımdan geçiyor uzun harfli aylar
nehirler uzun caddeler kısa
demli bir çağda
kalın yazlarla gidip geliyor sesim
duvara yapışan yangınlarla geçerdi kalp en kuru vadisinde yeşil uzanır bir ot
gibi ellerine hep çocuk hem çocukça uzanır içinden içime ama hep ayakta
sözcükler büyür gözlerim küçülür cam diplerinde
dalgın ve uykulu saatler çalar çocuk kapılarımı
rolü olmayan bir pencereden adım çağrılır
geceleri boğazı oyulan nefesime sıfırdan başlarım
harezmi sıfırın günahını taşıyan arsız
tarihe bir figürün saçlarıyla dokunurum
kalın çizgiler ve beyaz tozlarla susan ellerin parmaklarını çizerim tahtalara mavi
ve tükenmez mürekkebin kâğıda düşen gölgesiyle ağırlaşır belleğimde uzak
uzak
uzak sayfaların tozunda tanıdığım renklerle
bir eşikten bir sınıfa geçerim
bir dilden bir odaya çizgili kareli ve sarı defterlere
boşluklarına uzandığım kitaplara dökülürüm
kitaplara ve defterlere
ev uçuyor silgi ve kalem
sıfır nasıl uçar aynada bana göster baba
- Yorum yazmak için giriş yapın ya da kayıt olun