O odada ejder yumurtaları vardır. Beyazı ve sarısı iyice karışıp piştikten sonra, tanrı ekmeğiyle onların canlarına okur. Orada soba yanar, orası öğretmenler odasıdır.
Sınıfın yarısı gösteremez ülkesini haritada, gururlu çocuklardır.
Elvan en arkada oturur, anası babası yok olmuş yıllar önce. Ama iyi biliriz; piçe piç demek daha ayıptır.
Ağlak Necati öğretmiştir sınıfa altına işemeyi. Don, kulak kırınca okul yolunda, altımıza işeyip bacak ısıtırız.
Ağlaktır Necati, güpegündüz ağlar, yaşlarıyla Vangölünü nişanlar kitapta, ejderi boğar, kabardıkça kabarır saman kâğıdı.
Gazeteci abiler kesmişti yolumuzu geçenlerde. Neyse ki, kar ısıtmıştı ortalığı da altımıza işememiştik daha. Ağlak çok işlerine yaradı, ağzına dayayıp makinayı gözyaşlarını aldılar. Kamyonetleriyle bizi okula bırakırlar zannediyorduk, susunca bizim Ağlak, toplayıp her şeylerini çekip gittiler hızlı hızlı.
İsteselerdi ısınmak için işediğimizi de anlatırdık onlara. Oysa gittiler hemen.
“Tüm piçler bizi bulur” diye bağırdı Ağlak.
Elvan ağladı.
[4 kasım 2003] {987}
- Yorum yazmak için giriş yapın ya da kayıt olun