m.met altun

söyleşi: mehmet altun

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 07:44 tarihinde gönderildi

Kuzey Yıldızı: Poetikanız nedir? Toplumcu gerçekçiliği nasıl tanımlıyorsunuz ve bugününüzden hareketle yarın için ne söyleyebilirsiniz? Etken şair nasıl olunur ve şiirin evrimine katkısı nedir?
Mehmet Altun: Soruyu tersten başlayarak yanıtlamak belki daha isabetli olacak. Etken şair nasıl olunur? Aslında böylesi sorular sormak bile ürkütücü. Bu, sorunun niteliği ile ilgili değil; böylesi sorular sorduran şairlik kimliğinin yarattığı kirlilikle ilgili bir şey. Biraz sert bir yaklaşım olduğu düşünülebilir ancak; samimi olunduğunda görülecektir ki, şairlik hırkası giyinmiş kimselerin haksız yere yarattığı ve bununla da kalmayıp sahiden ozan kişilere de yamattığı bir kirlilikten bahsedilmektedir.
Bu bakımdan soru ürkütücü geliyor bana. Çünkü şair zaten üreten kişidir. Ozan kişi, dilin arkeolojisini yapan kişidir. Yani, dilin arkeoloğudur şair. Sabır ve sükûnetle görür işini. Titizlikle ancak; doğallığına dokunmadan işler sanatını. Okur, ozanın bu uğraşını eseri okurken asla anlamaz, hatta çok doğal ve dahi gündelik dilin bir parçası olarak kabul eder. Oysa şair onu dikkatle işlemiştir, basit sanılan bir bağlacın, bir ses tekrarının, bir çekim ekinin bile hesabını özenle yapmıştır; o dizini, sesli ve sessiz okumaya hatta görüntüye göre kurgulamıştır.

can - m.met altun

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 23:00 tarihinde gönderildi

Canım sıkılıyor can, yorgunum
Bana içimi getirsene…

Bu depremde seni soruyorlar can
Yıkıldıkça taş, toprakla doğruluyorum
Hangi yangında bir fotoğraf unutulsa şimdi
Torunu kayıp bir nine gibi usulca boğuluyorum
Enkazdan çıkanı tanımıyorum
Sana yıkımı gösteriyorum
Bana içimi getirsene

Canım sıkılıyor can, yorgunum
Benden kendini diriltsene

Ekmeğin buharı bu denli sıcak
Nemi bu denli baştan çıkaracak ocak
Hangi lobide söylenseydi kulağıma bu ses
Hangi dilde çoğalsaydı bu sancılı es
Bu mola değil can, bu mola değil

soruşturma

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 22:30 tarihinde gönderildi

Kafanızdaki dergiciliği işlevleriyle birlikte nasıl tanımlıyorsunuz? Bu bağlamda Kuzey Yıldızı Edebiyat Dergisi’ni nasıl değerlendirirsiniz?

Cem Uzungüneş:

Edebiyat, bize, var olmayan, gerçek hayatta karşılığı olmayan bir dünya sunamayacağı için, ütopyaların bile gerçek hayata göndermeleri (ayan beyan) olan alternatif hayat biçimleri önerdiklerini düşünürsek, bir edebiyat dergisinde hedeflenecek (açık seçik) bir tavır olmalı. O tavır da, hayata dönük olmak. Hayata ilişkin bir derdi, tasası olmak.

söyleşi: kadir aydemir / dikenler'in saray'ında gezerken - m.met altun

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 20:52 tarihinde gönderildi

Kadir Aydemir’in 2002 yılında yayımlanan ve oldukça ses getiren ilk şiir kitabı Sessizliğin Bekçisi’nden sonra bugünlerde Dikenler Sarayı adlı yeni şiir kitabı yayımlandı. Şairle yeni kitabı ve şiirinin görünen-görünmeyen yüzü hakkında kısaca konuşup, şiirinin poetik bilinçaltına inmeye çalıştık…

M.Met Altun: «Dikenler Sarayı» adlı kitabınız, kitaplaşmadan önce İsviçre Hastanesi’nin organizasyonunda seçkin bir jürinin de beğenisiyle şiir birincilik ödülü aldı. Sizi tebrik ediyor ve eklemek istiyoruz; ödül sizin için ne ifade ediyor, ödülün sizin şiir serüveninizdeki etkilerinden bahsedebilir misiniz?
Kadir Aydemir: Teşekkür ederim… Ödülün benim şiir serüvenimde belirgin ve önemli bir yeri yok. Hiç olmadı. Ödül sadece «Dikenler Sarayı»nın kitaplaşmasına yardım eden bir araç oldu diyebilirim. İlk kez bir şiir organizasyonuna katıldım ve bir şiir armağanı aldım. Bu, benim için gerçekten de bir «şiir yarışması ödülü» değil, bir «şiir armağanı». Genç şairlerin kitaplarını yayımlama sorunlarını en iyi yine kendileri bilirler, siz de bir şairsiniz ve bunun farkındasınızdır sanırım. Dosyanız bir şekilde kitaplaşmalıdır, artık zamanın geldiğini, o şiirlerden kurtulmak gerektiğini düşünürsünüz. Bu durum benim için de rahatsızlık veren bir hal aldığında, dosyamı hazırlayıp, son hafta yarışmaya katılma kararı aldım.

hivda - m.met altun

Vedat Kamer tarafından Ct, 10/02/2007 - 00:11 tarihinde gönderildi

Ustasız atölye gibidir gözlerin Hivda, gözlerin
Bir sis, örtülür perde gibi
Denizle senin arandadır her şey, ölümle ışık gibi

Çalınmaktan aşınmış kapılar, açılmaz kutular gibi
Misk amberle dost değil, üstelik tüm kokular bahçeye düşman gibi
San dal desem fidanı kim anlar
Sözün aynası olsaydı gözlerin, üstümü yıldızlar örterdi
İki kişilik solumuşuz üstelik aynı toprağı severek
Cil gibi güneşe sevdalı saçların Hivda, saçların
Kuş tüyü, uyunur ölünmüş gibi
Rüzgârla senin arandadır her şey, suyla çöl gibi

abbas - m.met altun

Vedat Kamer tarafından Cu, 09/02/2007 - 23:26 tarihinde gönderildi

Dert suyla büyür mü Abbas
Dert!
Ot değil, mantar değil, gül değil
Çınar değil Abbas

Büyür mü çocuk hüzünle
Hüzün!
Sevinç değil, bilye değil, süt değil
Oyun değil Abbas

Hüzün acı su Abbas
Ateş susar, kül kusar
Abbas ah Abbas
Su susar, çocuk susar
Savaş değil

Susa susa Abbas
Dicle çoşsun, Aras aksın
Gitsin Abbas
Sen burda kana kana böyle
Susa Abbas