sayı: on bir

kuzey yıldızı - özgür macit

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 15:39 tarihinde gönderildi

Yaşamaya mahkûmdur, ölmeyi hak etmeyenler.

 

Bu, zamanını kaybetmiş bir yazı.
Ve yarımdır, hiç âşık olmamış bir insan.

- Eskisi gibi kabuğuma çekilip, kendi başıma ağlayacağımı mı sanıyordun?
- …
Yağmur yağıyordu.
- Al şu şemsiyeyi de öyle git, dedin.
- Gerek yok, senin yürüyeceğin yol benden fazla.
- …
- Görüşürüz.
- Hızlı yürü, ıslanacaksın.
Düşündüm, ıslanıyordum.
- Kuru da sayılmam zaten.
Yağmur bu sefer, yerden göğe yağıyordu.

küçük defterler I - salih aydemir

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 15:35 tarihinde gönderildi

bana gelince; kim bu? diye sallandırdığım çılgın kostümler içindeki bedenim ürperdi: kim bu? hay allah her şey hâlâ yanlış; doğrular deli gibi dans ediyor öylesine… huysuzlaşan dilimin çizdiği şakalar uğruna aldatıyorum sakinleşen yüzümü… birbirine sarılmış sokaklar gibi gevşiyor gidip geldiğim kentler… seni severken, kendime dönüyorum…
beni yeniden uyandır yüzüne…

şaşkınlığın kederliliği içinde değişen ne varsa hatırlat… tehlikeli ve iyi olan sevindirecekse… beni uyandır…

en sevdiğim rengi söylemedim hâlâ - gökçe polatoğlu

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 15:32 tarihinde gönderildi

yeşil bir karamel poşeti çıktı defterimin arasından. içine sesimi koyup kapattım. sen duyma ve umutlanma diye. umut zehirli… kaldırım serçesi çalındı kulağıma. ben o değildim. ben hiç üçüncü şahıs olmadım zaten.

şimdi uzak yollara giderken yine yanımda sen var. o değil. ben onu aldım hep, sen yaptım. sen şimdi oysan, al eline kalemi defteri. üzülme hiç. kırmızı ile başla yazdığın şiirlere benim için. sadece küçük defterlere yaz. onlar gibi. öyküye kaçma. bana kaçma. as time goes by. illaki saklanman gerekiyorsa kendi içine saklan. nefesini tut, ellerini kavuştur birbirine. beni tutma. tutama. çünkü utancından elleriyle yüzünü kapatan küçük bir kız çocuğuyum hâlâ. kapılarını yüzüne kapatan. kırmızı tebeşirlerle sek sek çiziyorum sokaklara. tutamazsın. o yüzden bana gelme.

düğmesiz ilik - aynur dursun

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 15:22 tarihinde gönderildi

tek kanatlı kelebek
iki neon arasında
çarpışırken karanlıkla
mevsim yaza özentili
örtünmüş yarım yamalak
renklerin uçuculuğuna

çıktım sokağı kucakladım
tek kişiydi çelişkili
bütün perdeler ona örtülmüştü
buğusundan kırık kalpler yapılmayan
sessiz yalıtkan camlarda
yeryüzü tükenmiş
törenle çukurunu doldurdum
kirli deniz tabutunda
kılıç balığının

karşı kıyıdaydın sen
görmedin deniz fenerini kırdığımı
atın ayaklarıyla geçtim
başımda sığırcık sürüsü
kovuğu irinleşmiş ağaçtan

beyan - aziz kemâl hızıroğlu

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 15:19 tarihinde gönderildi

orada öyle durdukça
bulut hırsızı bir yüz
parola yolculuğudur
şekerleme arayan
aşksız bülbül uykusuzluğu

bulut hırsızı yüzünle
ya sevmeye kal
ya rüzgârına bin ve git
arası yok bunun
ölümsüzlükten ölümlülüğe

sevmeye kalsın diyor yüreğim
duyar da kalırsan
zayıf yerlerimi güçlendirmeliyim
önce yüzünü- ki o senin gerçeğin değil
benim düşlerim

kalırsan kal kalmazsan sen bilirsin desem
de gideceksin hiçbir şey demesem
de bir çiçekle bir ömür arasında
dönüşünü beklerim -belki

ay üssü - tezer cem

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 14:57 tarihinde gönderildi

belki güzel uyanırsam sabaha
ve sızmışsam cevabıma
dolunayı tekrarlarsam
mehtap yolu hafif gölgeli
ağır bulutsuz bir düş isem
sorabilirim belki nefsim normalini
ve soyunabilirsem devamıma
açıkta kalırsam
ışıklı yarıma hilal meyilli
hafif karanlık bir şavk isem
belki gözlerinde görürüm gelen geçeni
ve dağılabilirsem alacama
müsaade alırsam
yanılmış şahsıma helal gelirli
orta ölçekli bir güç isem
sanabilirim belki senden bildiğimi
pek dokunaklı bir ürperti

mektup - umut yaşar karaoğlu

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 14:55 tarihinde gönderildi

Kıştı, soğuktu ve ben, kalabalık bir sokağın sidik kokan bir köşesinde bilinçaltı devrimleri tasarlıyordum yalıtılmışlığımdan doğan. Hava kuruydu, çatlaktı avuçiçlerim ve sen, o çatlakların içinden tüm benliğime yayılan acı olarak dağıtmıştın huzurumun saflığını. O acı karşısındaki dayanıksızlığımın zihnimde yarattığı boşluktan süzülerek dikilmiştin düşlerimin önüne. Bir anlığına ruhumu kendine hapsedip, umutsuzluğuma fırlatmıştın beni sonra. İlk başta kapalı havanın içime düşen yansıması olduğunu düşünerek avutmaya çalışmıştım kendimi. Çünkü karşı olduğum, yaşantımdan uzak tutmaya çalıştığım ne varsa sende mevcuttu, bütün gelecek tasarımlarımın dışında yaşıyordun; sana doğru ilerlemem olanaksız olmalıydı.

masal sayısı - duygu güles

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 14:52 tarihinde gönderildi

Hiç varmış, hep yokmuş. Yaşama kullanan çokmuş. Kayıp zaman izinde, kabak kemani içinde. Develer hip-hopçu, pireler kuaför iken, ben annemin pusetini tıngır mıngır sürer iken. Ak sakal, boz sakal. Yüzde oyuklara saklanmış yok sakal. Ben ki kasap olsam, sallayamam satırı. Nalbant olsam hele.. nallayamam katırı. 40 katır ile 40 satır arasında kalsam, seçemem uzaktan sayıları. Hamama girsem gözüm arar natırı. Nadan olan bilebilir mi ahbap hatırı? Ya da: Nadan ile sohbet güçtür bilene, çünkü nadan ne gelirse söyler diline lafını. Sudan geldim, tahtaya sindim. Ansızın ne göreyim: Emine hanım konyak içmiş, karyolada yatıyor. El ettim, göz ettim, söz ettim. Nihayetinde yüz ettim kendime ve yüzüne baktım. Karyoladan ayıldı Emine hanım. Çıktık birlikte yola. Ne sağa bakabildik, ne sola. İzimiz çıktı boylu boyunca ufka. Gide gide sevdalandık Kaf Dağı’nın ardına. Sevdada ne ileri gidebildik, ne geri. Şimdiyse masal başlıyor gel beri: