sayı: on

yazgılar - kostas varnalis (çev: bahar mucuk)

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 11:36 tarihinde gönderildi

Bodrumdaki tavernada,
sigara dumanları ve küfürler arasında,
yukarıda laternanın tiz sesi
bütün arkadaşlar içtik dün,
dün, bütün akşamlar gibi,
acıları unutalım diye.

Biri diğerinin yanında sıkılıyor
ve ara sıra yere tükürüyordu,
Ah! Ne büyük bir acıdır
hayatın yükü…
Akıl çile çektiği sürece
hatırlamıyor beyaz bir günü…

Güneş ve firuze deniz
ve sefih gökyüzünün derinliği,
Ah! Sarı şeffaflığı şafağın,
günbatımının karanfilleri,
uzağımızda yanıp sönüyorsunuz,
giremeden kalbimize!

sivil muhafız kurşunu - veysel erol

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 11:34 tarihinde gönderildi

el edince siz en sevdiğim şarkılardan seslendiniz
çingene romansı güllerin ağzıyla yıkanıp gelmiştiniz

hangi sözcüğün hatırını sorsam sizdiniz, bin bir şikâyet
evlerin tecrit köşesiydiniz, anlatamam
olağanın dağlarında lorca papatyaları: seviyor–seviyor

aşağısı fazlaca kalabalık ve doğaüstü, bir anlam
küresel sığıntılara karşı, tekdüze
intiharlara karşı, fişlenmiş yapraklara
arap büyülerine karşı, hisar kulesi
kendi güçsüzlüğüne karşı, yıkıldı yıkılacak
üstün kalabalığına karşı

yağmur yeni kesmişti* - vecdi çıracıoğlu

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 10:38 tarihinde gönderildi
Ay’dan arsa satmak isteyenlere, bir akıl hastası, gitme konusunda şu şartı koymuş: «Herkes garabetlerinden bir şeyler verebilir ama ben sadece hayallerimi verebilirim.»

 

 

Yağmur yeni kesmişti!
Tarlabaşı’nın parke taşlı arka sokağı ıslaklığını korurken, kaldırım taşları altında yer bulan su birikintileri, loş evlerin kimi pencerelerinden yansıyan ışıklarla menevişleniyordu. Birikintilere yaklaştıkça, gölgem, önce petrolün moruna, sonra maviye ardından gümüşi bir renge dönüşüyor…
Fötr şapkamı ve dizlerimin altına kadar uzun, kalkık yakası kulaklarımı örtecek kadar büyük bej pardösümü, lacivert pantolonumun duble paçası ve klasik kahverengi ayakkabılarım bütünlüyor. Arada, küçük su birikintilerine basmamak için sıçrayıp, dikkatli yürüyorum. Bu dünyadaki hacmimin tabanı ayakkabılarımı kirletmek istemiyorum.

su sesleri - halim yazıcı

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 10:32 tarihinde gönderildi

yağmurun kaytanı hey yağmurun kaytanı
dünyayı al menekşe çocuk gözlerinle

sicim olup topaç çevirme
su gölgesiyle büyür büyürse

bildiğin ne varsa akıp gider karışır denizlere
bunu ne ustalar anlatır ne kürekleri mahkûmların

duru göğsüyle kucaklar deli nehirleri
anıları saklarken göğsünde su sesleri

– su sesleri hey su sesleri
anılarımı yazsam üstüne
saklar mısın ölümleri
su sesleri hey su sesleri.

serin - sonat kış

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 10:31 tarihinde gönderildi

Gözetleyicilerin gözlerinde
aramadan bulmanın sıkıntısı var.
Çatı sakinleri bu gece tedirgin;
onların gözlerindeyse uçuş
yasağına tepki var. Travma
izleri dalgalara
saklanmış. Kıyıdan açılan çocuk
rahatlığını pas kokulu salıncakta unutmuş.
Kadran çığlık atar: son dümen değişimi!
Ucuna bir çapa bağladığım misinamı
aramak için ne zaman elimi suya daldırsam
solgun yosunlar elime dolanır.
Kadran ilk kez emreder: giyin!
Demektir ki,
çıplak dolaşma günleri geride kalmıştır
ve sabah serinliği bazen

manolya mezarlığı - ayten çolakoğlu

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 10:30 tarihinde gönderildi

kâğıt kadehlere döküldü keskin bir parfüm kokusu
seramik bebeklerim gözyaşı döktü dantellerinden
yastığımdaki cam güvercin uyandı esneyerek

şimdi içim sonsuz bir manolya mezarlığı

rugan pabuçlarımın kırmızısı kırıldı
pembe sayfalı hatıra defterimdeki prens alev aldı
çocukluğum, uzayan parmaklarım, tüller ve küf

her çiçeğin ölümü bir zalimin parmak ucundadır!..

soğuk bir kış gecesinde aşk üçlemesi - özgün ulusoy

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 10:29 tarihinde gönderildi

(Düş)

boş sokaklara şiirler haykırırdık
gece üşürdü muhakkak
sen üşürdün, çocuklar ve kediler üşürdü
mısraları sürtüp ateş yakmasak

(Düş’e Özlem)

uyakları fısıldayacağım seni anlatan
biliyorum utanacak kış sokakları şehrin
oysa düşler evcilleşti, kediler bitti çoktan
yalnızlık ve gece ve şiirler, sarılmaktalar soğuktan

(Seni Seviyorum)

tam şimdi çık karşıma kapattım gözlerimi
buz kesmiş düşlerimi sunacağım sana
sendeki mısraları getir ısıtalım geceyi
dilinin ucunda olmalılar, dudağında ya da

pusula - vedat kamer, zafer yalçınpınar, özgür macit

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 01:06 tarihinde gönderildi

       110.
       Kişi yaşamının anlamını hep dolaylı yollardan kavrayabilir ancak — örneğin, kendisi için çok önemli bir yaşantının yeniden canlanması sırasında, o yaşantının kendisinde kalmış anısı üzerinde düşünürken, o yaşantıyı paylaştığı —onu kendisi ile birlikte yaşamış— o kişinin kendi anısının nasıl olabileceğini kurar — ve anlar ki, bu anının içeriği kendininkinden herzaman farklı, bambaşka olacaktır; kendisi bunun nasıl birşey olabileceğini de hiçbirzaman bilemeyecektir; ya, bir içerik kestirebilse bile, bundan hiçbirzaman emin olamayacaktır; ya da, ne kestirse kestirsin, en ucunda, öteki kişi, belki de o ortak yaşantıdan hiçbir anlam içeriği edinmemiş, hatta, onun anısını hiç tutmamıştır, zaten; kişinin de, artık, bunun öyle olup olmadığını öğrenme (örneğin o kişiye sorma) yolları da kapanmıştır: yani, kişi, ne düşünmeğe çalışırsa çalışsın, hep bir kurmaca, giderek, bir uydurmaca olup çıkacaktır düşündükleri —
        — hep kurmaca ve uydurmacaya varır, üzerinde düşündükçe, anlamı, yaşamının, kişi…

Oruç Aruoba, olmayalı, Metis Yayınları, Eylül 2003, s. 118-119

 

I / vk

«cümleleri çoğul kuramadığımız yerde yalnızlık var.» — gp

geceyarısı / gecenin on ikiye mahcubiyetinde yalnızlıklar gizlidir. iki kişiyi böler dün ve bugün. suya benzer suskunluklar üretir gökyüzü.

«sessizlik sensin geceleri» — ezginin günlüğü

saat dört / suskunluğuna uykular icat eden küflü yanım, bu şehrin sensizliği. hep yüzüne bakamayışım, dokunamayışım, kesilmiş ellerim… morfinli martı çığlıkları biriktiriyorum sabahlarıma. yağmur sonu gözlerinde kayboluyorum. biliyorum, ilk gözyaşınla kovulacağım senden. beni böylesine yavaş öldürme, yalvarırım.