sayı: on bir

uçmayı unutan şehir - fatih nergiz

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 14:46 tarihinde gönderildi

Sarı düşlerinden kıvranarak uyanışının,
Uçmayı unutan bir şehirde yaşanan ihanetin
Anlamı nedir?
Kadraja bıraktığın gülümsemenin
altında sakladığın mermi çekirdekleri
Hangi yanından alçalmakta.

Bu solgun evler, anlamsız kar yığıntıları
Bacalardan kusan ölüm ilanları
Resminden sonra elimde kalan
Son köprülerdir.

Kantarların ayarsız topuzu,
 Evvela söylemediğin küskünlüğünden midir?
Hangi yanımı yaslasam ağır gelen
         Habersiz bırakılmışlığım

yas evi - r. ezgi çakıroğlu

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 14:41 tarihinde gönderildi

Keşif gezisine çıkmışsa
Teninde dudaklarım
Issız uykularına yıldız yağmurları gibi
Yağan rüyalarında
Neye bağlanır bu duygulanım
Gözlerimiz ortaya sessiz bir dil koyduğunda?

Çelenkler bırakılıyorsa
Kâbus sokağının köşesindeki
Ölü evine
Yabancılaşmaman içindir bebeğim
Ürkünç düşlerine

Yüksek dozda yas kesici vardır
Ellerimde
Ceplerimde balmumu heykelleri
Transparan rüyalara gizlemişimdir
Düş dürbünlerini
Ve çiçeklenen bir ışığın altında
Aşk banyosuna yatınca
Kelebeklenecektir elbette
Sevgilimin teni

derin devlet veya natural killer cells - barışözgür

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 14:16 tarihinde gönderildi

Kırk ılık ılır kemal lan u fak yedi cihan
Ağbimizdirler dir haşa hukukumuz sarı
Mızı dirler mekan fuar cız ve zekat yu
uşak m dokunu ur l şiş in k geri kayım
bi makul tü r ev yolojimin sevilir bi yok

civan mert yiğit kişi ve er rakam makar na
mussuz bir anamur rüyası kadar lelebet ille
de met bağ bostan çelik ışıl ve topu tuta nak
ış kol hücum ağcık ve zurna kurum kemal l
l arasıra l mal iş göç destan harfiyen maarif
bi l hesaplanabilmiş fıs tık rezervleri o hat
tı değil ğl bit tiki makat kıvır ve o hâllâhâk

çakıllı aşk - arzu çur

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 14:09 tarihinde gönderildi

Geçmişi anımsadığımda iki sözcük dolanıyor aklımda: Kaldın ve gitme.

Bir akşam vaktiydi bu sözcüklerden ikincisini dillendirdiğimde. Bahardı. Oturduğumuz parkta hoyrat çocuk ellerinden kurtulmuş üç beş sap leylak kalmıştı . Boyunları biraz bükük. Benim gibi.

Benim de yüzüm yere dönüktü, salkım söğüt gibi.

ilham nöbetleri - özge dirik

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 13:32 tarihinde gönderildi

kırarsın bazen ekmeği
öyle buğu falan da çıkmaz
bayattır
ya da
ısıtılmıştır bir bayatlığın üzerine
ama masana doluverir
ilham perileri

masanın altında
açlıktan ayağına göz koymuşlar
kalemini oynatmaya başladın ya
hemen kıskanır
ilham kedileri

biraz içeri gir
dil ovasının altında binlerce şair
—mezara nasıl da yakışıyorlar
yaşarken kemirilen cesetler—
onlara gülüyorlar
ilham pireleri

öpüştükten sonra ağzımda
ispirto tadı bırakan kadınlar
girer rüyalarıma
ama öyle değil

makas - özge dirik

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 13:27 tarihinde gönderildi

bak
sular çekildi.
hep hatırlatır ya sahipliğini
işte öyle
kapatıp, türbanladı tanrı
denizini.
kumları oyalayan
kir içinde, birkaç çocuk ayağı şimdi.

bende kemikleşen babamın
mezarını bilmem
ama bir çocuğu kemiren
ya bir babadır hep
ya da yokluğu.

bak
avuçlarının içindeki raylardan çıkıyor
çok yüklediğimiz tren
belki boynunu kurtarıyoruz
trenlerin makaslandığı yerlerde
ilk defa
doğru raylara uzanmış bir kadının.
ama bu kez de
kargaşa ve ceset oluyor
senin ekseninde.
biliyorum

ruj ruhu - özge dirik

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 13:26 tarihinde gönderildi

Adı —gece değiştiricisi— olan bir melekle anılıyor adım kaç zamandır.

“Geceler yarınların negatifleridir” diyor, ne bir harfi var başka, ne bir ünlemi.

Eli elime değmedi yüz gündür, ama her gece seviştik onunla. Bilemezsin,
elleri hiç olmamış ve hiç durmamış bileklerinden akan kan.

İkimiz de çok yoksuluz, gecede yalnızca bir kez sevişecek kadar yoksul
şehvetimiz. Ayrıca korkumuz saklı içimizde; her gece devriyeye çıkan kuzey
yıldızı, onu bir adamla görürse tamamen yitirecek kadınlığını. Tanrının

çirkin ördek derisi(nden eldiven imal eden bahaneler) - özge dirik

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 13:19 tarihinde gönderildi

kötü huylu bir kist dünya
tanrının bedeninde.

“ok!”
sana rekâtlanmış yüzlerce dize.

içimi kaşıyan bekleyişte
büyütünce bir şiir
şiiri de küstürdüm
büyütüp.

gördüm
ölü göze ait son kareleri
küçüktüm
siyah beyaz siyah beyaz
durdu siyahta.

on yedi kalp krizi
gücü kırılır elbet
bahsi geçen bir anne
çocuğunu öleceği yaşa
büyütemediğinden
dirense de.

elmaya dünya düştü,
sen de anlardın
iğnen deli bilindi mi
buğulanır pusulanın camı..

[17 kasım 2003] {1073}

ruh söküğü - özge dirik

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 12:18 tarihinde gönderildi

ruhlar incinir.
sürekli incinirler.
onları yaşatmak için günboyu çalışır bahaneler.
çok zayıf hafızaları vardır
güçlü doğarlar
yaşlandıkça daha unutkan olmak zorundadırlar, bu ölümlerini geciktirir.
Evet, evet
ruhlar ölürler.
o kadar hızlı ölürler ki
hiç yanmaz canları.
ruhların canları vardır,
bir değil, beş değil
milyon tane canları vardır.
hepsini birden bir kadında da bırakabilirler
sakat bir köpeğin bacağına da sarabilirler yüzlercesini.
bir bakarsanız hain bir masada kirli ellere bacaklarını sunup ölen ruhçuklar

ikincil ruhla pisuar buluşmaları - özge dirik

Vedat Kamer tarafından Çar, 14/02/2007 - 12:14 tarihinde gönderildi

O odada ejder yumurtaları vardır. Beyazı ve sarısı iyice karışıp piştikten sonra, tanrı ekmeğiyle onların canlarına okur. Orada soba yanar, orası öğretmenler odasıdır.

Sınıfın yarısı gösteremez ülkesini haritada, gururlu çocuklardır.

Elvan en arkada oturur, anası babası yok olmuş yıllar önce. Ama iyi biliriz; piçe piç demek daha ayıptır.

Ağlak Necati öğretmiştir sınıfa altına işemeyi. Don, kulak kırınca okul yolunda, altımıza işeyip bacak ısıtırız.