pusula - vedat kamer

Vedat Kamer tarafından Çar, 07/02/2007 - 15:41 tarihinde gönderildi

«Şiirin ilkesi, insanın üstün bir güzelliği özlemesidir. Bu ilke bir coşkunlukla, bir ruh taşkınlığında kendini gösterir. Bu coşkunluk, aklın yoğurduğu gerçeğin dışındadır.» - Baudelaire

I

Ben yağmurlara uyandım, yaz kızgın yapraklarını bırakıp gitmişti. Sonra Öykü’nün yanına gittim. Bana defterimi geri verdi. Eskimiş sayfaları çevirip son günceyi buldum, yazının üstüne o kırmızı, ölü yaprağı koydum ve defteri kapadım. Sonra, Öykü’ye susuz gecelerimden bahsettim, susuzluğumdan, acımdan kıvrandığım gecelerden. Ethemefendi Caddesi’nde yürüdük. Aklımdan çıkmıyordun. Duman oluyordu gözlerim her seni soluduğumda. Sen baharın neresine saklanmıştın? Dün gece neden benimle konuşmadın? Neden konuşmadın? Yazdıklarım -yine- gerçekliğin yerini alıyordu. Gözlerimi kaçırdım.

Üçüncü kişilerle oynadığımız oyunlarda şairliğimi kaybettim. İyi ki kaybetmişim; yoksa seni/beni, imgelerimi böylesine kolayca bir kenara bırakamazdım. Sonbaharın en acılı gününde odamın ışığını kapattım. Gittin, hâlâ yazıyorum: «Keşke burada olsaydın.»

II

Ben’i bir kenara attım. Kuyubaşı’ndaki bahçeme gittim. Şair de oradaydı. Naçarlığından eser kalmamıştı şairin, nasıl sevildiğini anlatıyordu. Keskin mısralarını saklamıştı. Kendisine acı vermek istemiyordu belki de. Şiirini okudu, baktım gözlerine, kendisi de anlamamıştı. Ama ne önemi vardı ki, -sarhoş- şiir tanrısı da anlayamıyordu şiirlerimizi. Şiir tanrıyı da şairi de aciz bırakıyordu.

Şehrin günahkârı şair, mandalina kokan elleriyle, çocukluğunu mısralarla örtüyordu. Şiir gelecekti «ben» öldüğünde.

III

«Şair dostumuzun intiharıyla ilgili mektubunu okuduğumda bir şairin, bir adaşın, bir insanın onurlu ölümüne delirdim. «Üzüntüm» sonunda delirdi, ne yapacağımı bilemedim. Neşterlenmiş acılara sahip çıkanlara, açık yaraya benzeyen ruhumuza, ruhunuza, O’nun ruhuna… saygı duyuyorum. Siz de ses çıkarın… Bir ürperti bile olsa, siz de ses çıkarın.» – ZY

Uykusuz gecelerinde belki karanlık ile saklambaç oynardı. Ya da ne bileyim işte, ben bunları size söylemiştim, «beni neden anlamadınız» diye de sorabilirdi. En fazla soru sorma hakkı filozoflara verilmişti de, şairin hakkı neydi? Susmak mı? Güneşin yüzümüze doğdu her gün bu sessizlik daha da büyüyor.