hikâyendir - arzu çur

Vedat Kamer tarafından Pt, 12/02/2007 - 19:49 tarihinde gönderildi

I

Az sonra temizleyip ellerini tarihten
At ve balık sırtında üç deniz geçecek
Aşağısı kurtarmaz, Valhalla’ya gidecek

Sergilendiği kafeste ölen son Tazmanyalı
Asla sahip olamadığı bir yurdu arayan Türk o
Diyardan diyara sürülmüş Musa’dan yadigâr ayakları

Gözleri Kafdağı’nın ardında
Kovulsa da yurdundan hiç gitmemiş Kürt o
Kolu çapraz kesilmiş İnka prensi dolaşıyor kanında

Ve bir İskoçyalı o, tahtından düşmüş
Kardeşleri kavmini kılıçtan geçirenlerle bir
Şimdi zeytin karası gözlü çocukları öldürmektedir

–fısıltıyla:
ilerleme denen bu çağ yeni değil
Havva’dan beri devam etmekte masal
hesapla ki gelecek için bir avuç toprakta
kaç kova gözyaşı var, kaç damla merhamet?

II

Barış çubuğu gösterip ateş suyu dayamışlardı boğazına
Çiçekli battaniyelerle öldürüldüğü de görülmüştü:
Kanun faslında kanunsuzun evine gömülmüştü

Boğazında altın zincirle dilsizdir Babil sokaklarında
Kakao yağına batmış, kauçuk kesmiş köledir o
Bir vakit çalıştırıldı alkol tokluğuna

Dokuz yaşındaydı İngiltere denen kömür ocağına indiğinde
Altın Afrika’nın elmas madenlerinde topuğu kesildi
İğdiş edildi erkekliği gibi özgürlüğü de

Ama yanmaktadır hâlâ Kawa’yla, Promete’yle, Enkidu’yla
Soylu Çerkez ateşi, Nartlardan Şeyh Şamil’e geçen
Çünkü kırılsa da kınında direnmektedir Çeçen

–fısıltıyla:
ateş çalınmıştır madem
madem geri dönüş yok, yedik elmayı
Olimpos yetmez cenneti de fethedeceğiz
kurtlu çıktı o elma, Kızılelma’ya gideceğiz

III

Düşün ki tarih yok, gelecek yok, geçmiş yok, yok gidecek bir yol, kimsecikler yok
Açılacak kilit kalmamış, sırlar çözülmüş, baş başasınız bir sen bir de şu dünya
Sıkılmış yumruklarını aç şimdi, kilitsiz bir anahtar veriyorum sana

Üstünde gökyüzüne asılmış bir ay, ağzında güneş tozu, toprak ayaklarının altında
Adrese teslim zarflanmış bir tohum gibi özsuyun yüreğinde bükülmüş
Yıldızlar senin yörüngende, evren devrediyor kan dolaşımında

İlk kez doğrulduğun anı düşün, toprağa ilk ayak bastığın günü, sıcaklığı hatırla
Sudan kurtulmuş başını ilk kez göğe kaldırışını, güneşi görüşünü
Yürüyüp gidebilme özgürlüğünü, titrek bacaklarınla

Korkunu hatırla ve açlığını, kardeş kanına bulanmış elini gören güneşi hatırla
Yeşil tadından sonra seni ateş gibi yakanı, ağzına ilk kez kanın değişini
Işıltısını hatırla, elini bir baltanın keskin tarafına ilk kez sürüşünü

–fısıltıyla
azdık önce ve yedikçe çoğaldık birbirimizi
evreni şaşırtacağımız ta o zamandan belliydi
güneşe bakarken gözümüzü kısışımız bundandır
döktüğümüz kanı, o ilk utancı hangi deniz yıkar şimdi?

IV

Sözleri unutulmuş bir şarkıdır şimdi bu dünya
Kaç dil kaldı geriye o kuleden yeryüzüne dağılan
Babalar tatile gitti Bering Boğazı’na ve geri dönen olmadı o yolculuktan

İşte her gün yeniden diriliyor kölenin attığı tohum
Oysa mumyalandı da can vermedi bir kurtçuğa olsun
Kaç bahar geçti üzerinden ama bak yeniden doğmadı firavun

Ceset kokulu toplama kamplarından uzanan zinciri Nazilerin
Arabi rengiyle bir daha canlanıp Auschwitz’i bağlasa da Filistin’e
Hep toprak altında kalır kanla kurulmuş ihtişam ve elbiseleri prenslerin

Mademki hep yıkılır tiranlar, en olmaz işleri olur eder tarih
Mademki kokmaktadır hâlâ bu toprak ter ve tarçın ve acı ve yara
Atalarından kalan imzayı tükür at ağzından, hazır ol başka bir yolculuğa

–fısıltıyla
sen misin o, evren mi arkanda duran
dar değil ki o kadar, geçersin o kapıdan
anahtarı at, kapıyı açık bırak, sesini ışıkla
arkana bakmadan git, yarım kalsın maceran